Anda kalmak hepimizin sıkça duyduğu, bazılarımızın hak verse bile bazen ne işe yaradığını veya nasıl yapılacağını bilmediği bir motto gibi. Hindistan seyahatimde anda olmak ve zihnin buna karşı gösterdiği direnç ile ilgili çok güzel bir benzetme bana çok ilham verip ne olup ne olmadığını anlamama yardım etmişti.
Asansör gibi ufak kabinlere girdiğimizde yaptığımız ilk şey nedir? Sanırım birçoğumuz aynaya bakıyoruz. Zihin, bedenin bu kadar kısıtlı bir yerde olduğu gerçeğini biraz değiştirmek istiyor, daha ferah hissetmek için yansımaları kullanıyor. Hemen saçımıza, kıyafetimize yani kendimizle ilgili bir detaya odaklanarak, dikkatimizi orada geçirdiğimiz andan koparıyoruz. Aslında günü yaşarken de hep ufak bir kabin içindeyiz. Bulunduğumuz yer, duyduğumuz sesler, gördüğümüz nesneler ve daha bir sürü detayı sayabiliriz ve işin rahatlatıcı yanı sayarak sonuna ulaşabiliriz. ‘An’ı, an yapan şey; onu oluşturan her şeyin sayılabilmesi. Yani başlayıp bitebilmesi, her şeyin bir sonu olduğunu bize hatırlatması.
Genelde zihnimiz hep daha ferah yerlerde olmayı sevdiği için o anın içini aynalarla doldurur. O aynalardaysa sonsuz sayıda yansıma vardır. Bizi geçmiş ve geleceğe götürürler. Böylelikle o anda deneyimlediklerimizi asla saymakla bitiremeyiz. Bir düşüncenin ardına öbürü gelir, bir duygu başka bir duyguyla karışır. Kelimeye dökmek, ayırıp da detaylara bakmak zorlaşır. Çoğumuz böyle anlarda ne düşündüğümüzü, ne hissettiğimizi anlatmakta hatta tanımlamakta zorlanırız.
Hani bir toplantı ortasında “Acaba kedinin mamasını verdim mi?”, “Annemin doğum günü için ne alsam?” düşünceleri gelir ya, onlar hep o aynalarda gördüklerimizdir. Masanın etrafında oturanlar, bakılan slaytlar, içilen kahvenin sıcaklığı ise o anki kabinimizdir. Belki böyle söyleyince “ne işe yarayacak” sorusu akla gelebilir. Cevap şu; her an başlar ve biter. Geçmiş ve gelecekten ayrılmış bir şekilde şimdiye bakmak; üzerimizdeki baskıyı, sorumlulukları, pişmanlıkları ve daha birçok rahatsızlık verici hisleri bir yana bırakmayı sağlar. Tüm kusurlarımız ve kusursuzluklarımızla bize bu anın gerçeğini yaşama fırsatı sunar. Yani insan olduğumuzu ve bir yolculuk serüveni yaşadığımızı hatırlatır.
Anda kalma egzersizleri ve tabii ki meditasyon; işte bu küçük kabinde olduğumuzu fark etmektir. Bazılarımızın meditasyonda oldukça zorlanması bu yüzdendir. Kendine vakit ayırdığında zihnine üşüşen düşünceler yüzünden meditasyon yapamıyorsan bir de bu benzetmeyi hayal etmeyi deneyebilirsin. Ufak bir asansöre bindiğini düşün, tüm detaylarını fark etmeye çalış; ışığın rengi, sıcaklığı, nasıl koktuğu ve belki kendi hislerini. Sonra o andan seni koparan her duygu, düşünce ve soruyu aynalarda görmeye çalış, yansımaları izle ve diğer tarafa dön. Eğer oradaki aynada da bir şey belirirse; ona da bak, gör ve diğer aynaya geç. Yansımaları durdurmaya çalışmadan sadece izle ve bakışını çevir.
5 dakika ile başlayacağın bu ufak egzersizi her gün tekrarlıyor olmak zihne pratik kazandırır. Sürekli aklında taşıdığın şeylere uzaktan bakmayı mümkün kılar. Hatta daha yaratıcı çözümler bulmana yardım edebilir. Yansımaların üzerinde yarattığı stres azalabilir. Kendine bir şans vermeye ne dersin?
İlginizi çekebilir: Pratik etmek: Ne kadar tekrar edersen o kadar güçlenir