X

“Anda kalalım” tamam, ama neden ve nasıl?

Hep duyuyoruz: “anda kalalım, geçmiş ve gelecekten bağımsız anda yaşayalım.” Tamam, tamam anladık. Ezberledik. Ama ne olacak, neyimize yarayacak, neden bunun için uğraşalım? Biri de çıkıp bunu bir izah etse ya…

Şimdi ben kendi keşiflerim, deneyimlerim doğrultusunda az çok bir şeyler açıklamaya çalışayım.

Yin yoga dersleri sırasında hocam Berivan hep şunu der pozlar esnasında: “Şu an tam olarak neredesiniz? Burada mısınız yoksa akşam giyeceğiniz kıyafette veya çıkıştaki trafikte mi? Yargılamadan izleyin. Bakalım durduğunuzda zihniniz hemen nereye gitmek, ne yapmak istiyor? Neye meyil ediyor? Sadece fark edin.” Sonra da nefeslere ve pozların bedene olan etkisine dikkatlerimizi yönelterek bizi ana getirmeye çalışır.

Düşünülmesi gerekenler, zamanı gelince zaten düşünülüyor.

İlk zamanlarda her hatırlatmasında şaşırıyordum. Hakikaten o an, matın üstü hariç her yerdeydim! Bir neyin neden olduğuna dalmışım, bir çıkışta ne yapacağımı planlıyorum, bir gideceğim tatilde tam olarak ne yapabiliriz onları düşünüyorum… Ohoo! Sonsuz, sınırsız! Her yerdeyim! İyi de çok saçma değil mi? O anları ya yaşamışım ya yaşayacağım zaten. Şimdiden kendime zaman ayırıp kendime faydalı bir şey yaparken neden aslında yapmamak?

Biz insanoğlu hiçbir şeyi tam hakkını vererek yapmıyoruz aslında siz de fark ettiniz mi? Ne gerçekten yemek yiyoruz, ne sadece araba kullanıyoruz, ne müzik dinliyoruz. Yemek yerken ya televizyona bakıyoruz, ya telefona. Hiç olmadı mutlaka birileriyle diyalog halindeyiz. Çoğu zaman masaya bile oturmayanlarımız çoktur; ayaküstü ağza bir iki lokma bir şey atıp evden koşturarak çıkmaca.

Sizce o anlarda biz aslında gerçekten yemek yemiş oluyor muyuz? Mesela gerçekten yemeğin tadını alarak mı yiyorsunuz? O an o yemeğe sizin karnınızı doyurup enerji verdiği için saygı ve minnet duyuyor musunuz? Rengini, şeklini hiç incelediniz mi? Tahmin ediyorum ki hayır. Ben de sürekli böyle yaşamıyorum bu arada. Ama elimden geleni yapıyorum en azından diyelim. Yani aslında “gerçekten” yemek yemek nasıl bir şey çoğumuz bence bilmiyoruz maalesef. Otomatik davranışlarımızdan bir tanesi olmuş sadece. Nasıl büyük ve önemli bir yer kaplıyor aslında hayatlarımızda. Ve biz harcıyoruz bir noktada. O an tüm var oluşunuzla o yemeğe konsantre olsanız; şekline, tadına, verdiği hisse; zaten minnacık porsiyonla doyuyor insan biliyor musunuz? Aslında yemeğin tadını falan anlamadığımızdan o doyumsuzluklarımız.

Ya araba kullanmak? Klasikleşmiş bir laf bile var: “Ben arabada düşünüyorum birçok şeyi.” Bravo! İyi yapıyorsun! Düşünme alanın mı senin o trafik? Yahu tüm dikkatini yoluna versene; o an sadece o yolda olsana. O zaman sizce de çok ciddi bir yüzdeyle azalmaz mıydı kazalar?

Hele müzik dinlemek. Dünyanın en güzel şeyi sanırım müzik dinlemek. İnsanı alır, rahatlatır, masaj yapar, ruhunu dans ettirir. Hepimizin ihtiyacı bence müzik. Aslında öyle büyük bir şey ki ama biz yine farkında değiliz tabii. Müzikte her şeyi bırakmak yerine sürekli ama sürekli konuşup düşünüyoruz o esnada. Acaba ne olacak, ne zaman arayacak, işte şu konuda iyi geri dönüş yapacaklar mı? Ay bir dur! Bir dur da şu kulağından girip ruhunu parlatan müziğin tadını çıkar! Duy! Dinle! Yaşa o müziği! Var ol o müzikte! Bırak, teslim et kendini ona. Sonra da “ohh” diyerek derin bir nefes çek içine: ohh iyi ki yaşıyorum…

Şunu demek istiyorum: hiçbir zaman, hiçbir durumda ya da histe yüzde yüz varlığımızla o an orada bulunmuyoruz. Bulunmadığımız için de hiçbir şeyi tam hakkını vererek yapmış olmuyoruz. Her şey yarım yamalak. E o zaman da yarım yamalak yaşıyoruz aslında… Öyle olmuyor mu?

Kendinize iyi ve şefkatli davrandıkça dönüşüm başlıyor.

Size çok basit bir soru sorsam şu an mesela: “Sizce yürümek nasıl bir şey?” desem verebilecek ama gerçekten verebilecek bir cevabınız var mı düşünün bakalım… Bir ağaç mesela? Ne yapıyor? Nasıl bir şey? Dokununca nasıl bir his? Hayatınızda çoğu şeyi otomatik olarak mı yaşıyorsunuz yoksa hissederek mi içine giriyorsunuz her anınızın? Çoğu an diyeyim en azından, her an iddialı oldu biraz…

Dün masaja gittim sağlığım için. Rahatlayıp kendimi teslim edeceğime ki amacım oydu, bir baktım o masa hariç gerçekten bir çok yerdeyim. Her fark ettiğimde nefeslerime odaklanarak getirdim kendimi o ana ama yazık etmiyor muyuz kendimize, hayatımıza? Ben gerçekten “yaşamış” olarak gitmek istiyorum bu dünyadan. Hazır böyle her şeyi deneyimleyebileceğim bir dünyaya gelmişken çok haybeye yaşamak kendime yaptığım haksızlık gibi geliyor artık. Dünyayı oyun alanı gibi düşünmek. Kaydıraktan kayarken tüm coşkunuzla o kaydıraktan kaymanın verdiği histen zevk almak demek istediğim şey. Kaydıraktan kaydığınız sırada düşündüğünüz alakasız şeylerle o coşkuyu, merakı, deneyimi heba etmemek…

Ha tabii neden düşünüyorum şu an diye de kendime asla yüklenmiyorum, kızmıyorum. Bu her konuda bir numaralı şart. Kendinize iyi ve şefkatli davrandıkça dönüşüm başlıyor bence zaten. Berivan’ın dediği gibi sadece hiç yargılamadan izliyorum, fark ediyorum. Fark ettikçe kendimi ana getiriyorum zaten. Ve inanın bu da kas gibi bence. Ne kadar farkındalığınız artar ve kendinizi o içinde bulunduğunuz ana çekerseniz, gittikçe daha o an neredeyseniz yaşamaya başlıyorsunuz. Gelişiyor zamanla, pratikle yani.

Mesela şimdi ben yogada başlardaki gibi kaybolmuyorum. Nefesime ve bedenime odaklı çalışıyorum çoğunlukla. Ve o zaman da her şeyi unutuyorum. Tek yaptığım yoga o an. Hayatımda başka tek bir şey yok o zaman diliminde. Her şey kayboluyor işte o zaman. Geçmiş, gelecek, kaygılar, endişeler, hüzünler, korkular. Hepsi yok oldu!

Anda kalarak yaptığımız en büyük şey bu aslında biliyor musunuz? Ne korkacak bir şey var, ne endişelenecek, ne düşünecek. Çünkü o sırada tüm hayat o yoga matının üzerinde sadece. Düşünülmesi gerekenler zamanı gelince düşünülüyor merak etmeyin. Sizin evvelden oturup düşünmeniz size tek bir fayda bile sağlamıyor.

Dediklerimin de her şeyiyle arkasında duruyorum. Hele son zamanlarda iyice başka açılardan da deneyimledim bunu. Tatsız bir dönemimde hayatımın, sürekli endişe, korku, acı, hüzün. Mesela Pazartesi günü Perşembe ne yapabilirim diye strese giriyordum. Daha geçen hafta oluyor bu arada o kadar uzak da değil. Sonra bir bakıyordum Çarşamba hiç beklemediğim şeyler olmuş hayatımda ve Perşembe günü için ben boşu boşuna kendimi yemişim! Uf yazık değil mi bana? Bunu geçtiğimiz süre zarfında o kadar yaşadım ki, o kadar çok başıma geldi ki; “Tamam, kontrol sende anladım.” dedim. “Her an mucizeler de olabilip hayatımız 180 derece dönebilir, anladım! Tamam o zaman senden gelen her şeyi sevgiyle kabul ediyorum. Düşünüp durup endişelendiğim için sürekli bana ders veriyorsun resmen. Ne yapıyorsun şu an diyorsun, tamam tamam gördüm!” diye konuşmalar yaptım tabii yukarıdakiyle bir yandan. Şimdilerde ise günlük ve anlık yaşamak hayatımın merkezine birazcık daha yakınlaşmış durumda eskisine oranla.

Denemek lazım. En önemlisi de yaşamak lazım.

Rahatmış böyle biliyor musunuz? 1 hafta sonra için bir şey denilse şu an, daha var çok diyorum ister istemez. Anlarım, günlerim önemli oldu. “Her gün bir yeni hayat” lafını duydum geçen gün, duymaktan çok anladım demek daha doğru olur belki. Her günü o gün doğmuş gibi yaşamak. Her gözlerini açtığın an hayata yeniden doğmak. Yeniden doğduğunuzda ne yapardınız, ne yaşardınız; bu paralelde yaşamak. Heyecanlı olmaz mıydınız yahu! Yepyeni bir yere geliyorsunuz, meraklı olmaz mıydınız? Birçok yeni bir şey denemez miydiniz? Günlük yaptığınız ve hiç fark etmediğiniz rutinleriniz bile artık daha enteresan olmaya başlamaz mıydı? Diş fırçalamak mesela. O macunun şekli, tadı, dişinizde gezişi ve temizleyişi. Mucize resmen!

Bir bebeği düşünün. Nasıl her şeye meraklıdır. Elini keşfeder, sesini keşfeder, heyecanlıdır. Aslında her gözümüzü açtığımız güne böyle bir heyecanla, merakla başlamak… Düşünsenize hayatlarımız nasıl değişirdi böyle bakıp yaşadığımızda kim bilir? Belki sırf öylesine elinize resim fırçası alıp sırf yeni bir şey denemek arzusuyla, içinizdeki yetenekli ressam ile tanışacaksınız belki de. Kim bilir… Denemek lazım. En önemlisi de YAŞAMAK LAZIM. YAŞAMAK LAZIM BU HAYATI.

“Anda kalmak nasıl olur?” diye soranlara da basitçe şöyle tarif edebilirim: o an 5 duyumuzla algıladıklarımıza konsantre olmak. Mesela yürüyüş yapıyorsanız eğer; havayı içinize çekmek, bedeninizdeki sizin yürümenize olanak sağlayan bacaklarınızı, ayaklarınızı, kaslarınızı fark etmek. O kadar! Bu durum her an, her şey için geçerli. En basit, hepimizin yapabileceği yöntemi ise nefeslerimizi izlemek. O yüzdendir ki meditasyonda ya da yin yogada hep nefesimize odaklanma hatırlatmaları yapılması. O anı yaşayarak aslında o anda hayatı yaşayalım diye…

Denemeye değmez mi sizce de?

İlginizi çekebilir: Hayat seçimlerden ibaret’ diyoruz, peki gerçekten uyguluyor muyuz?

Gamze Baytan: Selamlar, Gamze ben. Meditasyon ve yoga hocasıyım. 7/24 çalıştığım organizasyon sektöründen bir anda "Ne yapıyorum ben kendim için" diyerek çalışma hayatımda ne istediğime karar vermek adına verdiğim arada; kendimi bir anda bol kitap, bol sorgulama, bol seans ve bol yazının içerisinde buldum. Yol yolu açtı ve ben artık izlemek yerine hayata katılmayı seçtim. Eylül '15'te Ezgi Sorman'dan aldığım Meditasyon Eğitimi Eğitmenliği'nden mezun oldum. Şu an toplam 2 günden oluşan ve içerisinde “stres nedir, bedene etkileri nedir, sağlıklı seçimler yapmamız nasıl mümkündür, meditasyon nedir, ne işimize yarar, faydaları nedir, biz aslında kimiz” gibi soruların cevabını konuşup; her birimizin modu her an değişkenlik gösterdiği için tek bir tekniğe kendimizi sıkıştırmak yerine, esnek olabilmek adına 3 ayrı varyasyonun deneyimendiği eğitimler ve grup meditasyonları yapmaktayım. Yollar bitmez tabi hayat boyu; görebildiğimiz sürece. Ayık ve uyanık olarak yakalayabildiğimiz takdirde hayatı. Ve Cihangir Yoga'da Berivan Aslan Sungur'un Yin Yoga Eğitmenliği eğitimiyle kesişti yolum. Temmuz '17’de de meditasyon hocalığımın yanı sıra yin yoga hocalığına tam anlamıyla adım atmış oluyorum. Ben ruh-zihin-beden ile bütünüyle çalışmaktan çok keyif alıyorum. Yeni şeyler keşfediyorum. Hayatta hem daha güçlü hem daha esnek durabiliyorum artık. Her şey artık hem daha derin hem daha hafif. Ve bütün bu deneyimleri daha rahat anlamamı, içselleştirmemi, görmemi sağlayan en büyük araç da kelimelerim. Yazıyorum çünkü yazı benim bu hayatta ruhumla özgürce dansedebildiğim en özgür alan. Yazıyorum çünkü yaşadığımız, başımıza gelen herhangi bir şeyde yalnız olmadığımızı, çaresiz olmadığımızı bilelim, kuvvetimizi yine birbirimizden alalım, birbirimize yayalım ve şifa olalım diye.. Tüm insanlığa yayılmak niyetiyle. Mail adresim: gamzebaytan@gmail.com

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale