Miami deyince birçoğumuzun aklına Will Smith’in ‘Welcome to Miami / Bienvenido a Miami‘ sözleri ile bezeli meşhur şarkısı, 90’larda izlediğimiz MTV ve benzeri müzik kanallarının çılgın “spring break” partileri, son model lüks arabalar, patenli yarı çıplak insanlar, “Art Deco” binalar, film ve dizilere konu olmuş arka planlar (Scarface, Dexter…) gibi geniş yelpazede fakat daha çok eğlence sektörüne yönelik bir imaj geliyor. Ancak Miami için tasarlanan projelere bakılırsa, bundan sonra sadece yazlık veya turistik bir şehir olarak değil, ekonomik açıdan global öneme sahip duraklardan biri haline gelecek. Bu yazımda Amerika’nın “cruise cenneti” olarak adlandırılan Miami hakkında çekirdekten topladığım ilginç ve açıklayıcı bilgilere erişebilirsiniz.
Miami, daha önce gittiğim hiçbir kente benzemiyor. Ne Avrupa’daki gibi düzenli ve tarihi, ne Güney Amerika’daki gibi plansız ve içten; ne de Amerika’daki diğer örnekleri gibi kuralcı ve sevimli…
Kaşif Penco Leon’un isim babası olduğu Florida (çiçeklerle bezeli anlamına geliyor) eyaletinin ikinci büyük kenti konumundaki Miami’de günümüzde farklı etnik gruplardan oluşan bir çeşitlilik hakim.
Amerikan Ulusal Gelişim Programı tarafından yapılan istatistiklere göre, Miami, ikamet edenlerin çoğunun Amerika dışında doğduğu en yüksek oranlı şehir olarak belirlenmiş. Castro’nun Küba’daki devriminden sonra büyük bir kesim, Küba’dan kaçıp Miami’ye yerleşmiş. Dolayısıyla Miami nüfusunun çoğunluğunu Kübalılar, sonrasında Afro-Amerikan ve diğer Karayip Bölgesi uluslarından insanlar oluşturmakta. Aynı zamanda nüfusun %16 gibi bir kesimi de 65 yaş üzeri Kuzey’den Florida’ya taşınan emekliler. Ayrıca özellikle New York bölgesinden her yıl ciddi oranda insan Miami’ye göç etmekte. Yani kısacası şehirde çok büyük bir çeşitlilik hakim; çünkü iklim koşulları ılımlı, hava sıcak, iş imkanları fazlasıyla bol ve şehir pahalı olmasına rağmen genel olarak alım gücü de yüksek.
Miami’nin kısa tarihi
Miami’nin tarihi 1891 yılında, Julia Tuttle’ın Güney Florida’ya taşınması ve Henry Flagler ismindeki petrol şirketi sahibini ikna ederek onu Miami’de yatırım yapması için teşvik etmesi ile başlıyor. Dolayısıyla Miami, Amerika’da bir kadın tarafından temelleri atılmış ilk ve tek şehir. Bugün Julia Tuttle adına Miami Beach ve Miami Downtown’u bağlayan bir köprü ve Flagler Street adında da, şehri doğu-batı aksında kesen büyük bir bulvar bulunmakta.
1920’lere gelindiğinde Miami’nin daimi olarak büyümekte olan bir kent halini aldığı düşünülerek “boomtown” olarak nitelendirilmiş. Kaliforniya’dan sonra Florida’nın da altın arayıcılarının yeni durağı haline gelmesi ve nüfusun neredeyse bir gecede dört katına çıkması ile silüet değişmeye ve sınırlar genişlemeye başlamış. Bölgeye birçok yatırımcı akın etmiş. George Merrick isimli yatırımcı ise Coral Gables bölgesini, Güney Florida’nın Akdeniz/İspanyol esintileri ile yapılmış ilk planlı sitesi olarak kurmuş. Diğer yatırımcılar da bu gruba dahil olup zamanla Miami içine çok farklı tarz ve ölçeklerde projeler yapmış. Carl Fisher da bu yatırımcılar arasında Miami Beach üzerine kurduğu büyük ve lüks oteller, birçok polo ve golf sahası ile kentin tanıtımına katkı sağlamış.
Miami’nin 1920’lerdeki bu yükselişi hiç bitmeyecekmiş gibi gözükürken, 1926’da büyük bir fırtına dolayısıyla çok yıkıcı bir afet yaşanmış. 1929’da ülke genelinde ciddi bir ekonomik kriz ortamı oluşmuş. 30’lara gelindiğinde yatırımcıların destekleri ile Art Deco stilinde oteller yapılmaya devam ederken, hem ekonomik kriz ortamından en az zarar ile çıkılmış; hem de bu yatırımlar ileride Miami’yi uluslararası üne kavuşturacak önemli bir mimari özellik haline gelmiş.
1. Dünya Savaşı sırasında Amerikan ordusu, Miami’deki birçok oteli ana üsleri olarak kullanmış. Lüks oteller hastaneler haline, golf sahaları da tatbikat alanlarına dönüştürülmüş. Savaş sonrasında Miami tekrar popülerleşerek, daha çok gün ışığı ve huzurlu hayat arayışındaki emeklilerin yeni bir hayat kurmaları için taşındıkları popüler bir kent olmuş. 1959’da Fidel Castro’nun Küba yönetimine el koymasından sonra Küba’dan birçok insan Miami’ye göç etmiş. Göç halindeki Kübalılar, Karayip Bölgesi sakinleri ve Güney Amerikalılar da vaktiyle Julia Tuttle’ın planladığı gibi Miami’yi uluslararası tanınırlığı olan kozmopolit bir şehir haline getirmekte önemli roller üstlenmişler.
Modern Miami
Miami şu anda, birbirinden kopuk; ancak kişisel girişim ve yatırımlarla ortaya çıkarılan büyük bir dönüşüm alanı halinde. Wynwood Art District (Wyn. Sanat Bölgesi) adı verilen ve dünyaca tanınmış sokak sanatçılarının da aralarında bulunduğu duvar resimleri ile ünlenen Wynwood, bugün alternatif bir kültür-sanat bölgesine dönüşmüş durumda. Bu dönüşümün arkasındaki ise devlet ya da kurumlar değil; Tony Goldman isimli bir girişimci. Tony Goldman aynı zamanda New York’taki SoHo’nun şekillenmesinde de önemli katkıları olan bir vizyoner. Kentsel anlamda çöküntü alanı haline gelmiş mekanları alıp bir nevi soylulaştırarak yeniden dönüşüm süreci başlatılmış. Bu dönüşüm içinde de sokak sanatından ve sokak sanatının getireceği yaya sayısı artışının pozitif etkilerinden yararlanılmış.
Wynwood Art District’in bir uzantısı olarak kentsel sanatlar ve tasarımlar üzerine yoğunlaşan Miami Ironside, Ofer Mizrahi isimli yatırımcı tarafından birbiri ile bağlantılı endüstriyel depoların çok amaçlı mimari kompleksler haline dönüştürülmesi ile ortaya çıkmış. Mimari, peyzaj, sanat ve gastronominin güzel bir kombinasyonu olan mekan birçok etkinliğe de ev sahipliği yapmakta.
Aynı şekilde Wynwood’a yakın konumdaki Miami Design District de öncesinde çöküntü alanı halindeki depoların, emlak yatırımcısı Craig Robins tarafından satın alınarak perakende satış ofislerine, butiklere, dünyaca ünlü markalara pazarlanması ile dönüşmekte olan bir süreç içerisinde. Ancak bunlar gibi parseller özelinde, kişisel yatırımlarla başlatılan dönüşümler, yakın civarda ikamet etmekte olan Kübalı, Haitili gibi göçmen kesimin huzurunu kaçırmakta. Kentsel dönüşüm adı altında ülkemizde de buna benzer örnekler ile karşılaşılmakta.
Fatih’teki Sulukule dönüşüm alanı, kent kimliğinin değişimi ve yerel halkın artan yaşamsal masraflar ile baş edememesi sonucu ortaya çıkan sıkıntılar çoğumuz tarafınca takip edilmekte. Benzer sorunlar Miami’de de mevcut; fakat Miami henüz tam anlamı ile Amerika’nın gelişmiş şehirleri ile yarışacak düzeyde bir konumda değil; kültür olarak kent kimliği oluşacak kadar köklü bir tarihi yok. Fakat doğal koşulları ve sundukları ile de yatırımcıları, aklında farklı ve otantik fikirleri olanları cezbetmekte.
Miami aynı zamanda Amerika’nın cruise cenneti. Birçok firma, Karayip ve Güney Amerika’ya seferler düzenlemekte. Hem turizm; hem de kargo lojistiği açısından Port of Miami‘den her gün çok sayıda gemi şehre kabul edilmekte ve okyanusa açılmakta. Pek çok firma Miami’de genel merkezlerini açmakta ya da buraya taşınmakta. Miami Havalimanı da bu hareketlilikten nasibini alarak Amerika’nın yolcu kapasitesi en yoğun havalimanları arasında yer almakta. Ayrıca Miami gayrimenkul piyasasında şu aralar dönen dedikodulara göre ise Miami’nin kuzeyine doğru büyük bir ChinaTown hazırlığı içine girildiği.
Miami’de gece hayatı
Miami tabii ki gece hayatı ile de önemli bir tercih nedeni. Gece klüpleri ve şehirde artmakta olan gökdelenler dolayısıyla çatı-teras barları yükselen değerler arasında. Little Havana’nın merkezi kabul edilen, Chet Baker’ın da sahne aldığı, içeride özellikle erkeklerin çok güzel Latin dansları yaptığı Ball & Chain, Wynwood’daki eklektik tasarımlı The Stage, 360 derece şehir manzarası ve Asya temalı kokteylleri ile ünlü roof bar Sugar, tasarımı ödüllü mimarlar Herzog & DeMeuron’a ait olan katlı otopark üzerindeki Juvia, Florida’nın ilk ve tek 24 saat açık gece kulübü E11even bunlar arasından sayabildiklerim. The Broken Shaker, Nikki Beach, Liv @Fontainebleau ve dünyaca ünlü diğer mekanlar için Sergio isimli “yerel gece kulübü elçisi”nin aşağıdaki videosu konuya gayet hakim.
Miami’de yapılabilecek alternatif planlar
Miami’ye çok yakın konumdaki ulusal park Everglades’e muhakkak uğramanızı ve içeride yapılan turlara katılarak, Airboat’lara binmenizi tavsiye ederim. Ocean Drive üzerindeki Art Deco yapıları görmeli, hatta buraya gelmeden önce Robin Williams’ın komedi filmi The Birdcage’i izledikten sonra gezmenizi tavsiye ederim. Miami Beach’e geldiğinizde sahilde bisiklet ve patene binenlerin yanında, denizde de çok ciddi oranda kitesurf göreceksiniz. Saat başına 100 USD gibi bir ücret talep ediliyor ve 3 saatte denize çıkmayı garanti ediyorlar. Ayrıca Miami tam anlamıyla bir dalış ve şnorkel cenneti. Key West‘e giden efsane yol üzerinde çok sayıdaki küçük adacıklar etrafında şnorkel ile yüzey dalışları yapılabilmekte. Birçok noktada yapay mercan kayalıkları da oluşturulmuş durumda ve çok sayıdaki dalış okulları ile yapay veya doğal mercan kayalarına dalışlar düzenlemekte.
Miami’den Key West‘e doğru köprüler üzerinden yapabileceğiniz yolculuğu da bir motor kiralayarak gerçekleştirebilirsiniz. Key West’te ünlü Amerikan yazar Ernest Hemingway‘in evini görmelisiniz. Ayrıca Miami’ye gelmişken çok kısa mesafelerdeki Küba, Bahamalar, Dominik Cumhuriyeti vb. Karayip Adaları’na giden turlara dahil olabilir; ya da cruise gemileri ile seyahat etmeyi tercih edebilirsiniz.
İlginç bir bilgi olarak da Miami Beach bölgesine her yıl çok ciddi oranlarda, hassas ölçüm ve niteliklerle kum dökülmekte ve yükselen okyanus suyu seviyesi dolayısıyla kum sorunu ciddi bir önem teşkil etmekte. Eğer yerine yenisi dökülmezse, ortada Miami Beach diye bir yerin kalmayacağı da uzmanlarca belirtilen ve önlem alınması şiddetle vurgulanan güncel şehir sorunları arasında. Sahile her yıl dökülen kumlar, okyanus kıyısını uzun mesafeler yürünecek derecede sığ yapmış olduğundan, ülkemizdeki gibi “bir iplere yüzüp dönelim” anlayışı burada pek hakim değil.
Miami: Şimdi ve sonrası
Miami, değişim üzerinden gelişen bir altyapıya sahip. Bugün şehir silüeti birçok noktada inşaat vinçleri ile süslenmekte ve burada süreç her açıdan çok hızlı ilerlemekte. Miami, dünyaca ünlü mimarların tasarımlarının inşa edildiği projelere, dünyanın sayılı zenginlerinin satın almak için sıra bekledikleri apartman dairelerine, global yatırımcıların gelecek için alternatif planlar ürettiği bölgelere ev sahipliği yapmakta. Aynı zamanda gün geçtikçe sayısı hızla artmakta olan birçok uluslararası sanat ve tasarım içerikli fuarlar ve gösteriler de şehrin popülerliğini ve kozmopolitliğini farklı platformlara taşımakta.
İlginizi çekebilir: Boston ile tanışma: Temel gezi rehberi