X

Almanya notları – III: ‘Bira budur, Ya(h)!’ dediğin memleket Almanya(h)

Bira budur ya

İlk bölümde de değindiğim gibi; gördüğümüz her yeni şeye gözlerimizin şavkıdığı, her deneyimle şakulumuzun biraz daha kaydığı yıllardı. Benim akıl edemediğim yenilikçi yaklaşımlara sahip herkes bir Richard Branson’dı. Çözemediğim problemleri çözenler ise birer Hawking. Ve Tanrım, ne kadar da çoktular! Tan Sağtürk karşısında sahneye çıkmış bir Yıldız Tilbe gibi hissediyordum kendimi. Bence süperİlk bölümde de değindiğim gibi; dans ediyordum ama onların gözünde açık kalmış bir bahçe hortumundan farksızdım.

Oysa birinciliklerle mezun olduğumuz okullar, ileri seviye yabancı dillerimiz, Türkiye derecelerimiz vardı. 18 yıl boyunca eğitim görmüştüm ve şimdi öğrendiklerimin %90’ını hafızamın geri dönüşüm kutusuna atmam gerektiği söyleniyordu.

Koca kapitalin karşısında dört dörtlük eğitimimle ben – Sir Börk Poe – empati kurmaya, kapitali onun ağzından yazdığım bir dörtlükle anlamaya çalışıyordum:

“These qualifications are must-to-have,

If you well behave and never-ever rave,

As well as having a routine of shave,

In that case, you are volunteered to become a slave,

By swearing loyalty to our firm till the grave,

Maybe then, you comprehend that salary is not something to crave.

Oh don’t worry little worker, just continue to save,

You might get rich with the things you gave.”

Öte yandan içimdeki hayalperestin naif isyanına da ses veriyordum:

“Bu nitelikler onlara lazım,

Ama işi alınca köle olacağına inanmış Kazım,

Olaydı bir sazım,

“Söylerdim: ‘Bak ne güzel demiş ‘Mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele’ diyen Nazım.’ “ 

Sonuçta zenginlik dediğin sadece hayal değil, biraz da hazım,

Yine de ütopyaysa kâbusum, o zaman salınsın bu gazım,

Ve eşlik etsin ondan da uçucu bu yazım.”

İçimde ikamet eden bu iki aşığın atışması, çoğul kişilik bozukluğundan muzdarip nice kişiye hallerine şükretmeleri için bir sebep vermiştir diye ümit ediyorum.

Peki, ben bütün bu safsatalarla nereye varmaya çalışıyorum? Mübalağa sanatından da yararlanarak şunu vurguluyorum aslında: “O yıllar, ilkler bizde heyecan uyandırıyordu.” Bu! Yukarıdaki her şeyin üstüne kocaman bir çarpı atıp bu cümle ile değiştirebilirsiniz. Ardından da şu cümleyi okuyarak devam edebilirsiniz: “Ve o ilklerden belki de en lezzetlisi Kölş’tü. (Kölsch yazılır, Kölş okunur.)”

Kölş’e doyum olmaz

Kölş’ü ‘Köln menşeli bira’ olarak tanımlamak doğru olacaktır. Kölş, kendine has bardağıyla servis edilir/içilir. Bardak, inceliği ve endamıyla rakı bardağından hallicedir.

Kölş, birada alıştığımız kumrallıkta değildir. Avrupalıdır, daha sarışındır. Kölş’te – yine bizim kendi biralarımızdan alışkın olduğumuz – buruk tat yoktur. İçimi kolaydır. Fondiplendiğinde bile boğazınızda şampanya patlatılmış hissi yaratmaz. Yağ gibi akar gırtlağınızdan. Tüketim kolaylığı biraz da tehlikelidir, zira bir sabah kendinizi Hohenzollern köprüsüne asılmış aşk kilitlerinin altında ‘Kim lan benim hayatımın aşkı?’ diye hüngür hüngür ağlarken bulabilirsiniz. Burada bardağın şeklinin, efkârın ithaline katkısı yadsınamaz. Ama sen yine de unutma; Hans dediğin bir emmi oğlu değildir. Seni köprü altından toplamaz.

Aşk kilidi dediğin

Rhein nehrine sırtınızı verdiğinizde bir dizi restoran sizi karşılar. Bunlardan herhangi birine oturup bir Kölş sipariş edebilirsiniz. Üç tane Kölş markasına sıkça rastlarsınız: Reissdorf, Früh ve Gaffel. Bu triad, Kölş piyasasının kodamanıdır. Hemen her yerden rahatlıkla temin edilebilirler. Fakat Alman bir arkadaşın söylediğine göre Köln’de tam 88 çeşit Kölş varmış. Onlar bile hepsini deneyememiş. Bazıları o kadar küçük üreticiler ki, belli başlı bira evleri hariç hiçbir yerde bulunmuyorlar. Altstadt-Nord’taki ‘Bier Museum’ bu yerlerden biri. Üstelik uzun süre Köln’de kaldıktan sonra ‘Kölş, Kölş nereye kadar!’ diye bayarsanız şayet, burada farklı çeşit (Belçika biraları, beyaz bira, Guiness vb.) pek çok bira bulabilirsiniz.

Nokta koymadan evvel değinmekte fayda görüyorum: Benim favorim  – bu kadar övgü ile bahsetmeme rağmen – Kölş değildi. Ben hem yarattığı doygunluk hissi hem de yoğunluğu sebebiyle ekseriyetle ‘beyaz bira’ olarak isimlendirilen buğday birası içtim. Almancamın temellerini de “Ein Weißbier bitte!: Bir beyaz bira lütfen!” cümlesi ile attığımı belirtmek isterim. Gider ayak hemen bir marka da önereyim: Maisel’s Weisse. Türkiye’deki muadilleri ile kıyaslayıp “I-ıh, ben buğday birası sevmem ki!” falan demeyin rica ederim.

Deneyin canım okur, deneyin…

 

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

Berk Sergün: Berk Sergun // Akademik kariyerindeki birincilikleri taçlandıran plaketlerini paraflayıp geçmiş, sergüzeştler geçirmeye karar verip seyyah olmuş bir kimseyim. Kariyer basamaklarını hızla tırmanırken ¨Bir dakika! Yazacağım ben arkadaş!¨ diyerek seyahatine baharat işine de tat katan bir hayat gezginiyim. İsterim ki ben gezeyim sen gör, ben karalayayım sen boya. Ayak bastığım topraklara yolun düşerse hayatta kal, en kötü ihtimalle fiyakalı tökezle. Çok yer gezdim, ziyadesiyle insan tanıdım. Bu oraların değil, onların hikâyesi… www.herseyiyanlisanlamisim.com

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale