X

Almanya notları – II: Tadından yenmeyen memleket Almanya

Tadından yenmeyen memleket Almanya

Seyahatten dönenlere “Yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat.” derler. Hayır canım okur! Yediğim/içtiğim, gezdiğim/gördüğüm, yattığım/kalktığım (otel babında söylüyorum, çirkinleşmeyelim) hepsi senin olsun!

Bu yazımda otellere değineceğim. Köln’de 4 farklı otelde konaklama şansım oldu. Hepsinin de kendince artıları-eksileri var. Size bir rehber niteliğinde olabilmesi için laf salatası ile dallandırıp budaklandırmadan evvel basit bir tablo ile özetlemek isterim;

Oteller – Kıyaslama Tablosu

“Elimizde bir sıralama tablosu var ama hangi kritere göre sıralandı bunlar?!” diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. Onun da cevabı şudur:

Fiyat: Kendini açıklıyor.

Kahvaltı: Bu kısım oldukça kritik. Buradaki sıralamayı kendi beğenim dışındaki bir kıstası daha gözeterek oluşturdum: Domuz etini menüden çıkardıktan sonra en zengin kalan menü hangi oteldedir?

En debdebeli otele gitseniz dahi kahvaltı menüsünde domuz eti barındıran seçenekler aynıdır: Scrambled eggs with bacon (pastırmalı çırpılmış yumurta), deep-fried bacon (yağda kızartılmış pastırma), sausage/wiener (genelde domuz ve sığır eti karıştırılmış sosis, ham (jambon) vb. Bunun dışında tatlı fasulye, haşlanmış mantar filan var ki biliyorum, sabah kahvaltısında yiyemezsin (zaten milyon dolarlık toplantıdan önce midenden gazı gelmiş gergedan sesleri çıkması riskini alamazsınız canım okur.)

Gelgelelim, çeşit çeşit peynir gördüğünüzde benim gibi zembereğinden boşanırcasına coşuyor, burnunuzun kanatları bir inip bir kalkıyorsa hiçbir otelde aç kalmazsınız. Ama yok;  “Ben illa taze kaşar yerim, hiç olmadı eski kaşardır vazgeçilmezim. Nerede benim tulum peynirim, ah yanına da olaydı bir hellim…” gibi mahalli lezzetlere özlem içerisindeyseniz; (domuz eti de yemiyorsanız/yiyemiyorsanız), kruvasan-çikolataya talim edecek, bir greyfurta 30€ vermenin dayanılmaz hafifliğini cüzdanınızda hissedeceksiniz. O yüzden eğer iş dışında bir sebeple Köln’e geldiyseniz, hiç bir otele kahvaltı için günlük ortalama 30€ vermeyin; değmez (bu aklıselim bir tavsiyedir, söylemeye hacet bile yoktur). Çık dışarı, daha uygun fiyata gönlünce ye. Ziyade olsun!

Alman kahvaltısı

Lokasyon: Bu maddenin değerlendirmesi kişinin karakterine göre çeşitlilik gösterir. Mesela – en alt sırayı kendisine vermeme rağmen – Marriot otelin konumu ile ilgili çok olumlu yorumlar bulabileceğiniz pek çok site var. Bendeniz ekseriyetle şehrin tam göbeğinde olmayı tercih ediyorum. Böylece şehrin dokusunu daha rahat/ivedi soluyorum.

Bu bağlamda Rudolfplatz’da konuşlanmış Hotel Barcelo, benim nazarımda rakipsizdir. ‘Önüm-arkam-sağım-solum sobe’ bir yerleşim alanının tam göbeğindedir, dört yol ağızlarının en tatlısındadır. Eğer iş münasebetiyle burada değilseniz fiyat/performans oranı en yüksek oteldir.

Wi-Fi: Öncelikle şunu belirtmekte fayda var, internet bağlantısında kesinlikle evinizdeki fiber kaliteyi aramayın. Akıllı telefonunuzun bekleme imleci sizi hipnotize edene kadar dönecek ve bu dijital fırıldakla hiç ummadığınız kadar haşır-neşir olacaksınız. “Avrupa’nın göbeğinde, zilyon yıldızlı oteldeki internete bak! Mesajımı dışarıdaki güvercinin ayağına bağlasam daha hızlı ulaşırdı” deyip, eskilerden sitayişle yeniliklerden ise serzenişle bahsedeceksiniz. Eh, yalnız değilsiniz. Hepimiz geçtik bu yollardan. Lakin bu noktada bir durup ünlü iktisatçı John Maynard Keynes’in meşhur sözüne atıfta bulunmakta fayda görüyorum. Şöyle demiş zat-ı muhterem: “In the long run, we are all dead! (Uzun vadede hepimiz cartayı çekeceğiz!)”.  Kısaca, böyle şeylere çok kafayı takmamak lazım gelir.

Hülasa etmek gerekirse, para ödenen Wi-Fi’ın performansının, bedava olana kıyasla bir ‘tık’ daha yukarıda olduğunu söylemek mümkün.

Wi-Fi Azabı

Spor Salonu, Sauna vb. İmkânlar: Türkiye’de pek çok otelin spor salonundan anladığı 5-6 tane koşu bandı/bisiklet ve 2-3 tane de pilates topudur. Maalesef bu zihniyet Köln’ün belli yerlerinde de kendini göstermektedir. Öyle ki salonda bir tane istasyon bulsanız dahi çocuklar gibi şen olursunuz (Spor yapanlar istasyonun ne olduğunu bilir. Bilmeyenler için: Sence de artık spora başlamanın zamanı gelmedi mi?). Yani “Dâhilîde ve haricide formumdan ödün veremem arkadaş!” şeklinde bir yaşam felsefesi benimsemişsen veyahut:

“Yatmak mayo demektir, bikini değil,

Yaza six-pack istiyorsan her gün kalk-eğil.

Her gün koşmalısın çünkü ‘basen’ basanındır,

Hedefin hası yazdır, yazda daha fazla kastır; hadi o zaman biraz daha kastır!” diye dörtlük dörtlük cinaslar yapacak kadar hayatının içindeyse spor, sana verdiğim sıralamayı dikkate almanı tavsiye ederim.

Ayrıca spor sonrası sauna ve buhar banyosu da, portakallı ördek sonrası krem şokola gibidir. Alakasızdır ama yine de lezizdir.

Odaların Kalitesi ve Çalışanlar: Bu bölümde odaların genişliği, yatağın/yatakların konforu ve banyo kriter alınmıştır. Kendi çağdaşları tarafından harcandığına inandığım ve Keynes’in aksine anonim kalmış bir iktisatçının prensibinin bu konu başlığıyla örtüşmekte olduğunu görüyoruz: “Ne kadar ekmek o kadar köfte”. Bundan ötürü otelde çok fazla vakit geçirmeyecekseniz, seçenekleriniz arasından en hesaplı olanı seçmeniz önerilir. Fiyatların arasındaki fark, kalite ile paralel değildir.

Çalışanlar ise takdir edeceğiniz üzere ya Alman’dırlar ya da Almanlaştırılabilenlerdendirler*. Dolayısıyla gecesine üç haneli avrolar verdiğiniz, zilyon yıldızlı otelinizde sürekli etrafınızda dört dönen, bıcı bıcı çalışanlar bekliyorsanız, sükût-u hayale uğrarsınız. Ancak bir dediğiniz iki edilmez, bence bu da kâfidir.

* Almanlaştırılabilenler: Burada kasıt, etnik kökeni Almanya’ya dayanmayan fakat bütün varlığı Alman varlığına armağan olmuş kişidir. Bununla ilgili bir anekdot aktarmak ve bu vesileyle seni dikkate davet etmek isterim hemcinsim canım okur.

Otellerden birinin (Marriot olması muhtemel) resepsiyonunda çalışan bir hanım, check-in işlemlerimizle ilgileniyordu. Biz de 2 arkadaş, bu esnada kendisinin endamına olmayacak methiyeler düzüyorduk (bkz. – Hanımefendi sizce de güzelliğin fevkinde değiller mi azizim? – Âlâ, âlâ!).

Az sonra yanımıza teşrif eden S. isimli arkadaşımız kendisine Türkçe hitap etmeye başlayınca oldukça şaşırdık. Hanımefendi İngilizce cevap vermeye devam ediyordu. Sonradan öğrendik ki hanımefendinin ebeveynlerinden biri Türk’müş. Bu sebeple Türkçeyi anlıyor fakat konuşamıyormuş. Kendisi 1.70 boylarında olmakla beraber platin sarısı saçlara ve mavi gözlere sahipti. Bu yüzden biz bu ihtimali hiç göz önünde bulundurmamıştık. Yüzünde hâsıl olan gülücüklerin, bizim süper sempatik oluşumuza ve pozitif enerjimize dayandığına dair tezimiz de böylece çürüyordu. Kıpkırmızıdan bir ton daha kırmızı bir şekilde odalarımıza yerleştik. O zamandan sonra da bir daha asla Köln’de birinin Türkçe bilmediğini farz ederek fütursuzca konuşmadık.

Size daha Köln’ün biralarından (Kölsch) ve gezilecek bir-iki yerden bahsetmeyi arzu ediyordum, ancak bu haftaki kelimelerimin sonuna geldim. Bir sonraki yazıda boşlukları dolduracak, eksikleri tamamlayacağız canım okur.

 

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız. 

Berk Sergün: Berk Sergun // Akademik kariyerindeki birincilikleri taçlandıran plaketlerini paraflayıp geçmiş, sergüzeştler geçirmeye karar verip seyyah olmuş bir kimseyim. Kariyer basamaklarını hızla tırmanırken ¨Bir dakika! Yazacağım ben arkadaş!¨ diyerek seyahatine baharat işine de tat katan bir hayat gezginiyim. İsterim ki ben gezeyim sen gör, ben karalayayım sen boya. Ayak bastığım topraklara yolun düşerse hayatta kal, en kötü ihtimalle fiyakalı tökezle. Çok yer gezdim, ziyadesiyle insan tanıdım. Bu oraların değil, onların hikâyesi… www.herseyiyanlisanlamisim.com

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale