X

Almak istiyorsun, peki gönülden vermeye razı mısın?

Osho’nun Sevgi isimli eserinden:

“…Bir samuray, bir kış günü Eisai’nin tapınağına geldi ve bir ricada bulundu: “Ben hasta ve yoksulum” dedi, “ve ailem açlıktan ölüyor. Lütfen efendim bize yardım edin.”

Emekli maaşına bağlı olarak yaşayan Eisai’nin hayatı zorluklarla doluydu ve verebilecek hiçbir şeyi yoktu. Tam samurayı geri göndermek üzereyken, meditasyon salonundaki Yakushi-Buda’ nın heykeli aklına geldi. Heykele gidip başındaki değerli haleyi koparıp samuraya verdi. Eisai, “bunu sat” dedi. “Bu seni bir süre idare eder”. Şaşkın ama çaresiz samuray haleyi aldı ve gitti.

“Efendim! Bu bir hakarettir! Bunu nasıl yapabilirsiniz” diye Eisai’nin müritlerinden biri bağırdı.

“Hakaret mi? Hıh! Ben sadece sevgi ve merhametle dolu olan Buda’nın zihnini, tabiri caizse işe yarar hale getirdim. Aslında bu zavallı samurayı duymuş olsaydı Buda’nın kendisi onun için bir uzvunu keserdi.”

En son ne zaman verecek hiçbir şeyiniz olmasa bile vermeye çalıştınız? En son ne zaman karşılık beklemeden gülümsediniz? En son ne zaman bir yarar beklemeden, sadece yardımcı olmak için bir yerde, bir şekilde bulundunuz? En son ne zaman, zaman ayırıp bir insanın derdini sadece dinlemek için dinlediniz? En son ne zaman “almak” durumunu gözetmeden bu dünyaya “güzel bir şey” verdiniz?

Cevap vermek oldukça kolay diye kabul ederiz ama öyle değildir… Kadim yaşam yasaları almak ve vermek dengesini bize tüm ihtişamıyla sunmaktadır. Etrafımda son dönemde sıkça görmekte olduğum bir durum, “vermeye” gönül vermeden sadece “almak” tarafına yönelmek… Sonra olmadığında alamadığında ve almak konusunda eksik kaldığında “isyan” etmek…

Hemen bir örnekle açıklayalım, örneğin bir maraton koşucusu olmak istiyoruz. Bir maraton uzunluğu 42 kilometredir. Peki bu neyi gerektirir, yani bu noktaya ulaşabilmek, bu başarıyı “alabilmek” için biz ne vermeliyiz ve hem de karşılık beklemeden? Öncelikle zaman diyebilirsiniz sorunun cevabı sonra uzun ve zorlu fiziksel efor ve sonra belki arkadaşlarımız ile geçirebileceğimiz zamana göre kendimizden ödün veya buna ek olarak ilgili alet ve ekipmanı elde edebilmek için para… İşte tüm bunlar aslında biz karşılık beklemeden sadece verdiğimizde aslında toplam olarak “emek” verdiğimizde alabileceğimiz bir ödülü bize getirecektir.

Veya bunun benzerini bir aşk ilişkisinde görebiliriz. Aşk istiyorsunuz bu evrenden size “akacak” bir aşk… Peki siz öncelikle “aşk” ile ne vermektesiniz? Aşk ile bir öğrenciye yardımcı olabiliyor musunuz, veya paylaşabileceğiniz bir şey var ise onu paylaşabilmek için emek vermekte misiniz? Karşılık beklemeden sizi olduğunuz gibi sevecek bir insan diliyorsunuz, işte siz aynı şekilde kimsesiz kalmış bir çocuğu sevebiliyor musunuz? Aynı duyguları aynı “güzelliği” buna muhtaç olan lösemi hastası bir miniğin gözlerinde görebiliyor musunuz? Siz bugün bu aşk isteğinizi “almaya” hazırken bunun için öncelikle “aşk” ile vermeye aynı cesaretle hazır mısınız?

Bakın Osho’nun Sevgi isimli eserinde bu bakış açısını nasıl açıklamaya devam ediyor:

“…Birincisi, verecek hiçbir şeyin olmasa bile yeniden bak. Her zaman için verilecek bir şey bulacaksın. Bu bir tavır meselesidir. Hiçbir şey veremezsen; en azından gülümseyebilirsin; hiçbir şey veremezsen en azından o kişi ile oturabilirsin ve ellerini tutabilirsin. Bu bir şey verme meselesi değildir, bu vermekle ilgili bir meseledir.

…Dünyanın ne olmasını istersen önce kendin, örnek olmak gerekir. Felsefenin doğruluğunu ateş testinden geçerek önce kendi örneğin ile kanıtlamak zorundasın.

…Sevginin motivasyonu yoktur; o herhangi bir dürtüye sahip değildir. Başkası ihtiyaç duyduğunda değil, basitçe sende olduğunda verirsin. Sevgide diğeri bir etken değildir. Sende çok fazlası olduğu için taşmaya devam edersin. Sevgi kendiliğindendir, doğaldır, nefes gibidir.”

Çoğu kez yakınarak karşılarız, beklediğimiz aşkın alevlenmemesi, beklediğimiz başarının gelmemesi, beklediğimiz iş teklifinin gerçekleşmemesi, beklediğimiz X aksiyonunun hayatımızda tezahür etmiyor olması… Aslında yakından baktığımızda öğrenmeye devam etmekteyizdir, aynı şeyi karşılıksızca everene verebilmek dersine dahil olmuşuzdur. Bu almayı kabul edebilmek için de bir şart oluşturmaktadır. Bu yüzden bugün bu yazıma eşlik eden sizler, hayatınıza bir kez daha yakından bakmanızı diliyorum.

Hangi alanda yakınmaktasınız, hangi konuda “tam” olarak alamadığınızı hangi konuda beklentilerinizin bir türlü karşılanmıyor olduğunu düşünmektesiniz? Yani hayatınızda aşk tezahürü eksik ise sizler bugün karşılıksız olarak neye, kime veya bu evrenin hangi parçasına o çok istediğiniz karşılıksız aşkı verebilmektesiniz? O çok istediğiniz almak için can attığınız oluşun “nasıl hissettireceğine dair” gerçekten bir fikriniz var mı? Onun “değerini” anlayabiliyor musunuz?

Örneğin hayatınızda bolluk ve bereket alanında mı yokluk içerisindesiniz, beklemeden sadece içinizin bu değeri yarattığını bilerek daha çok verebilmek halinde misiniz? Para size gelebilecek bir enerji yerine dolaşımına izin vermediğiniz kendinizden “asla” vermeye gönüllü olmadığınız sadece almaya odaklandığınız bir kavram mı? Sürekli almayı düşünmektesiniz ve son dönemde elinizdeki mevcut paranız ile küçük de olsa karşılık beklemeden bir çocuğa bir hediye aldınız mı, ihtiyacı olan birini sevindirdiniz mi? Yani paranızı “sevgi” ile “verebildiniz mi” ki evren de aynı his ile size vermeye hazırken bunu bekliyorsunuz?

Karşılıksız verebilmek dünyadaki en büyük yeteneklerden bir tanesidir; siz verdikçe çoğalırsınız, çünkü sevgi ve kalp ile yapılan hiçbir şey “azalmaz”…

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale