‘‘Nasibinde varsa alırsın karıncadan bile ders. Nasibinde yoksa, bütün cihan önüne serilse sana ters…’’
Mevlana Celaleddin Rumi
Evet yanlış okumadınız; frekanstan bahsedeceğiz. Ve evet, “alıcı frekans” öyle önemli bir kavram olacak ki… Şu anda başladığımız bu yazıyı bitirdiğimizde (siz okuyucu olarak ve ben de bu kelimeleri hayata akıtan olarak) hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Nedir alıcı frekans? Bunu anlatmaya alıcı olmayan frekanstan başlamak istiyorum. Alıcı olmayan frekansı sıklıkla gün boyunca sergilemekteyiz: Neden olmuyor? Neden eksik? Neden istediğim gibi değil? Neden benim düşündüklerim beni bulmuyor? Ve daha birçok benzer ifade ile olmayana odaklanan, yaşadığımız anın eksik olduğunu tekrar tekrar yinelediğimiz, varlığın güzelliğini görmekten aciz olduğumuz, evet o bizim çok iyi bildiğimiz alıcı olmayan frekansımız…
Nedir gözlerimizi bu kadar kapalı tutan? Bakmaya ve görmeye bu derece “alıcı olmayan” taraftan yaklaşma nedenimiz ne? Hemen cevap verelim: Şu anda olmayan fakat olmaya hazır olanları görememek, bu gerçeği almaya bile gönüllü olmamak. Örneğin yeni bir araba istiyoruz. Evren, güç, hayat, her ne dersek diyelim bize vermeye hazırdır. Ama biz, zamanı veya nasılı bir kenara bırakarak sadece istediğimiz şeyin bize bahşedileceğine inanmak ve bu yolda karşımıza çıkanlara alıcı frekans ile yaklaşmak yerine, şu anda bu arabayı alamayacağımızı tekrarlarız. Ve bu ne kadar doğrudur!
Ya her şey göründüğü kadar kötü değilse?
Belki bir gün sonra hiç beklemediğimiz bir akışla elimize toplu bir para geçiverecektir. Belki hiç beklemediğimiz bir anda bir arkadaşımız acilen arabasını satmak durumunda kalacak ve hiç düşünmediğimiz tutarlara kadar indirim yapabilecektir. Belki annemiz biriktirdiği bir parayı kullanmamız için bize borç vermek isteyecektir veya bu arabayı bize hediye alacaktır.
Ve işte ancak bizler alıcı frekansta olduğumuzda kabul etmeyi öğrenmiş oluruz. Alıcı frekans aslında kalbimizden geçen her dileğin bir şekilde bir yolla bize iletileceğini bilme durumudur. Bu yolda “olanlara” veya “olmayanlara” şu anda hayatımızda var edemediklerimize odaklanmak yerine, sondan başa düşünmek kapasitemizdir. Diğer bir anlamda, sondan, yani yine araba örneğimizden gidelim, sadece bize gelecek olanı kabul etmeye hazır halimizden, o arabanın sahibi olduğumuzu bilerek, o aracın bizim kısmetimiz olduğuna ve buna tam anlamıyla açık olduğumuza inanarak, alıcı frekansta kalabilmek demektir.
Bizler alıcı frekansa odaklandığımızda birçok şey farklılaşmaya başlar. Hayatımızda “olmayanlar” yerine sadece olmasını istediklerimiz kocaman bir yer kaplar. Eksikleri, kırıklıkları ve kaybedilenleri büyütmek yerine alıcı olduğumuz, almaya gönüllü olduğumuz şeyi düşünür ve bunu söyleriz. Bu şey hayatımızda büyür; bolluk istiyorsak bolluk, yenilik istiyorsak yenilik, başarı istiyorsak başarı…
Şimdi bir örnek düşünelim. Yeni bir iş istiyoruz ve alıcı olmayan frekansımızda sürekli bir iş bulamamaktan, iş olasılıklarının çok kısıtlı olduğundan, aradığımız iş ile asla karşılaşamayacağımızdan bahsediyoruz. Karşımıza çıkan ne olacaktır? Bize gelmek isteyen onca kısmete karşı ördüğümüz bu kocaman duvarlar, alıcı olmaya engel değil midir?
Bir de şöyle düşünelim, sadece tek cümle: Bugün ben, bana gelmeye hazır olan tüm tekliflere, tüm kısmetlere, tüm olasılıklara, alıcı olarak bakmaya hazırım, kabul ediyorum ve şimdiden bana ulaşan tüm yeni işler için teşekkür ediyorum. Biliyorum ki benim içi en iyi olan her zaman bana gelir!
Son paragrafı okurken ne hissettik? Alıcı frekansın o muhteşem yüksekliğini, rahatlığını, güvenini, inancını hep birlikte duyabildik mi? Evet, yaşamımız boyunca bize milyonlarca farklı olasılık tanınmıştır. Ve her gün de tanınmaya devam etmektedir. Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız kendinize bakmanızı dilerim: Almaya kapalı mısınız, yoksa alıcı frekansınız sonuna kadar açık mı?