Alan teorisi nedir: Fizik bilimi psikoloji ve psikoterapiyi nasıl etkiledi?
Psikolojinin ve dolayısıyla psikoterapinin tarihine baktığımızda kuramların hep zamanın ruhuna (Zeitgeist) uygun şekilde ortaya çıktığını görüyoruz. Özellikle 1600’lü yıllardan 1930’lara kadar olan Newton fiziğinin hakim olduğu dönemde Sigmund Freud’un mekanik ruhsal aygıtı ortaya çıkmışken, postmodern dünyanın kuantum fiziğine geçmesiyle birlikte lineer (düz ve tek yönlü nedensellik) yapılanmadan fraktal (sistemsel-döngüsel nedensellik) yapılara bir geçiş olmuş. Fizikteki bu paradigma değişimi kendini psikolojide sırasıyla tek kişilik terapiler, iki kişilik terapiler ve son aşamada “alan teorisi” (field theory) olarak göstermiş durumda.
19. yüzyılda fizikteki manyetizma kuramının da etkisiyle artık atomistik ve elementçi çerçeveden uzaklaşmak ve alan ilişkileri açısından düşünmek gerekiyordu. İşte bu dönemde psikolojide ortaya çıkan, fizikteki güç alanları kavramına bir analoji olarak uyarlanan alan teorisinin kurucusu Kurt Lewin’di. Kurt Lewin 30 yıllık kariyeri boyunca kendini, insan davranışını fiziksel ve sosyal bağlamda tanımlayan ve çok geniş bir şekilde tanımlanan insan motivasyonu konusuna adadı. Onun psikoloji görüşü nasıl yaşadığımızı ve nasıl çalıştığımızı etkileyen sosyal meselelere odaklı ve pratikti. Fizikteki alan teorisi Lewin’i bir insanın psikolojik faaliyetlerinin bir tür psikolojik alanda veya yaşam alanında (life space) ortaya çıktığını düşünmeye yöneltmişti. Yaşam alanı bir insanı etkileyebilme ihtimali olan, geçmişe, şimdiye ve geleceğe ait her tür olayın ve bireyin kendi psikolojik çevresiyle etkileşimi sırasında ortaya çıkan ihtiyaçların tümüne verilen isim. Bireyin biriktirdiği deneyimin tür ve miktarına bağlı olarak değişen yaşam alanı, bir bebekte oldukça sınırlıyken, eğitimli ve gelişmiş bir yetişkinde daha karmaşık ve farklılaşmış halde olabiliyor.
Lewin fizyolojik süreçlere ait teorik düşüncelerini matematiksel bir model kullanarak sunmak istemişti. Bu sebeple belirli bir anda bir insanın muhtemel tüm amaçlarını ve bu amaçların tüm yollarını göstermek amacıyla yaşam alanını haritalandırmak istemiş ve bu görev için de “topoloji” adı verilen geometrik şekli seçmişti. Topoloji, uzaydaki dönüşümleri nicel olmayan bir tarzda, uzaysal ilişkilerle sunarak ele alan ve bağlantıların yönü veya uzaklığı ile değil, düzeniyle ilgilenen bir uzay anlayışı. Topoloji, yaşam alanındaki bölgeler arası ilişkileri, bağlantıları ve bunların birbirlerine göre uzaysal ilişkilerini gösteriyor.
İşte Lewin de yönü göstermek amacıyla hodolojik uzay (hodological space) adını verdiği nitel geometrinin yeni bir çeşidini geliştirmişti. Bu yeni nitel geometride bir amaca yönelik hareketlerin yönünü göstermek amacıyla vektörleri kullanmıştı. Sisteminin şematik sunumunu tamamlamak amacıyla yaşam alanındaki nesnelerin olumlu veya olumsuz değerleriyle ilgili olarak valans kavramını ortaya atmıştı. Bireye çekici gelen veya ihtiyaçları karşılayan nesneler olumlu bir valansa sahipken, tehdit edici nesneler olumsuz valansa sahipti (Schultz & Schultz, 2007).
Alan teorisinin (field theory) psikoterapi üzerindeki etkisi
Psikoterapinin tarihsel gelişimine baktığımızda ise başlarda sadece danışanın aktif olduğu tek kişilik terapilerden, günümüzde iki kişilik terapilere doğru bir değişim geçirdiğini görüyoruz. Bu değişimin fizikteki gelişmelerle ve diğer bilimsel gelişmelerle doğrudan ilişkisi var. İşte Newton fiziğinden Kuantum fiziğine geçişle bilimsel paradigmanın değişmeye başlamasıyla birlikte, iki kişilik terapilerin de sistem teorisine ve alan teorisine doğru genişlediğini, karşılıklı etkileşimsel sistemleri merkeze alan yaklaşımların ortaya çıktığını görüyoruz. Yukarıda Kurt Lewin’le başlayan bir nevi fizikteki manyetik alanların birbirini çekme ve itmeleriyle ilintili olarak ortaya koyulan ve vektörel bilişenlerle zihinsel durumları izah eden kuramın alan teorisi olduğunu söylemiştim. Bu kuramda insan zihninin hem genetik materyali, hem organizması, hem fizyolojik şartları, hem de içinde olduğu çevresel etkiler, önemli ötekilerle kurmuş olduğu ilişkiler gibi etkenler tamamen bir sistem teorisi içerisinde izah edilmişti. İşte alan teorisinde sisteme etki eden tüm girdilerin, geribildirimin döngüsel mekanizmaları ile sistemi etkilediğinden bahsediliyor.
Tek kişilik terapilerden iki kişilik terapilere evrilen psikoterapiye en iyi örnek de Robert Stolorow, Bernard Brandchaft ve George E. Atwood’un önderlik ettiği bir grup bilim insanı tarafından inşa edilmiş Öznelerarası Alan Kuramı. Öznelerarası alan kuramına göre iki zihin karşılaştığında her iki zihnin de yeni bir dünya kurduğu, bu dünyada karşılıklı etkileşimle birinin ötekini, ötekinin diğerini etkilediği bir zihinsel sıçrama ve zihinsel ürün meydana geldiği ifade ediliyor. Sonuçta etkileşime bağlı iki beynin oluşturduğu yeni bir zihinsel durum veya ürün ortaya çıkıyor (Atwood ve Stolorow, 1984).
Alan teorisi ile sisteme etki eden tüm etkenlerin, oluşan zihinsel aygıta nasıl etki ettiği ve zihinlerin birbirlerini nasıl etkiledikleri tanımlanmaya çalışılıyor. Bu açıdan zihin ne sabit ve arkeolojik bir modelle, ne ötekiyle kurulan bir ilişkinin standardize edilmiş biçimiyle, ne de güdülenme sistemlerinin doğrudan müdahalesiyle oluşuyor. Alan teorisi tüm bu etkenleri, sisteme giren bu faktörleri, insanın zihinsel yapısını bir nevi kaotik bir sistem içerisinde inşa ettiği bağlamında ele alarak ortaya koyuyor.
Alan teorisi özellikle öklid geometriden fraktal geometriye geçişte doğada üçgenlerin, karelerin, dörtgenlerin ve dairelerin bulunmadığı, bunun yerine iç içe geçmiş sistemlerden oluşan, zaman zaman da basit fraktal yapıların çokluğu oluşturduğu bir anlayış sistemi içerisinde bir kaos yaklaşımını dile getiriyor. Buna göre belirli bir manyetik alanda bir attractor (çekici, çeker) etkisiyle dönen kaotik yapılar dışarıdan gelen yeni bir müdahaleyle beklenmedik bir yöne, beklenmedik bir şekle dönüşebiliyor, bu da sistem yeni bir denge noktası bulana kadar devam ediyor. Aslında bu etkileşim doğumdan ölüme kadar insan zihninin kaçamayacağı bir oluşum süreci. Bu açıdan baktığımızda insan zihninin yapılanması her türlü etkiye açık, karşı tarafı etkileyen ve karşıdan etkilenen bir karşılıklı etkileşim sistemi içerisinde, bir alan içerisinde var olan bir süreç.
Yani insan zihni ne donmuş bir arkeolojik yapı, ne iki kişinin karşılıklı etkileşimine bağlı fiziksel bir matematiksel sonuç, ne de kesin olarak tanımlanabilen bir ürün. İnsan zihni kendi kurallarına göre her an değişen ve dönüşen kaotik bir yapı. Bu açıdan baktığımızda tek kişilik terapiler hiçbir zaman alan kuramını temsil etmezken çift kişilik terapi kuramları alan teorisinin gelişimine oldukça katkıda bulunuyor. Zamanın ruhu açısından değerlendirdiğimizde ilişkisel terapiler (iki kişilik terapiler) postmodern, çağdaş, belki de kuantum fiziğine daha yakın duran kuramsal yeni terapi modelleri. İlişkisel terapiler karşılıklı etkileşimin varlığına inanan, terapistin ve danışanın hem gözlemci hem katılımcı rolüyle birbirini etkilediği bir sistemi temel alıyor. Bütün statik ve durağan kuramlardan, bütün arkeolojik modellerden uzaklaşmış bir şekilde, ilişkinin karşılıklı etkileşimsel doğasına odaklanan, karşılıklı ilişkisel matriksi ön plana alan bir bağlama oturuyor. Yani ilişkisel psikoterapiler, karşılıklı bir matriks içindeki örüntülere bakan ve bu örüntülerin ne yönde ve nasıl şekillendiğine ve nasıl tekrarlandığına dikkat eden bir hikaye üzerine konumlanıyor. Bu da alan kuramının ta kendisi oluyor.
Sonuç olarak Kurt Lewin tarafından çok önceleri kurulmuş olan alan teorisi günümüzün ihtiyaçlarına cevap veren en yeni terapi modelidir diyebiliriz. Ancak alan teorisi ile ilgili çok daha fazla araştırma yapılması gerekiyor. Alan teorisinin yeni büyüyen ve gelişen sistemlerle ilişkili olarak, önünün çok açık olduğu ve bütün kuramları kapsayacak yeni bir meta kuram haline gelebileceği varsayılıyor (Özakkaş, 2018). Bu açıdan baktığımızda alan teorisinin yeni dünyada kendisini daha iyi ifade edebilecek araştırmalarla umut vaat eden yepyeni bir yaklaşım olduğunu söyleyebiliriz.
İletişim: [email protected]
Kaynaklar:
Atwood, G. & Stolorow, R. (1984). Structures of Subjectivity: Explorations in Psychoanalytic Phenomenology. Hillsdale; NJ: The Analytic Press; Türkçesi: Öznelliğin Yapıları, çev. Zeynep Ertan, Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları, 2013.
Özakkaş, T. (2018). Alan Kuramının Diğer Psikanalitik Kuramlarla İlişkisi. Türkiye Bütüncül Psikoterapi Dergisi. Cilt:1. Sayı:2.
Schultz, D. & Schultz, S. E. (2007). Modern Psikoloji Tarihi. Kaknüs Yayınları.
İlginizi çekebilir: Yapay zeka psikoterapi yapabilir mi: Zihin felsefesi ve psikoloji açısından bilinç