Aklımın ‘hayır’ dediği hiçbir şeye ‘evet’ dememeyi öğrendiğim gün

Kalbimin hayır dediği hiçbir şeye evet demeyeceğim…

Çok severek takip ettiğim bir Instagram hesabında az önce karşıma çıktı bu yazı. Bu tarz sayfalara ‘genellikle’ yorum yapan biri değilimdir, ancak bunu görür görmez yorumları açtım ve ‘Sanırım ben de bu saatten sonra ‘aklımın’ hayır dediği hiçbir şeye evet demeyeceğim.’ diye yazdım ve tam da o an aklımda bu haftanın konusu belirdi.

Evet aklım hayır diyorsa, bundan sonra gönlümden ne geçerse geçsin benim cevabım da aklım gibi hayır olacak (galiba).

Biliyor musunuz bugüne kadar hep duyguları ile hareket eden birisi olmuşumdur. Yaptığımın mantıksız olduğunu bilsem de, sadece aklıma değil aynı zamanda kalbime de saçma gelse de gönlüm o yöne saptı ya, işte ben de gönlümün peşinden, onun seçtiği yoldan gitmişimdir hep. Ne geçti elime dediğimde pek de bir cevap bulamıyorum aslında. Ne kazandırdı bananın cevabı ise elbette öğrendiğim dersler demek isterdim de hiç de öyle olmadığını görüyorum bu yaşımda.

Hayatın bunca yıl kafama vura vura sokmaya çalışıp da başaramadığı dersleri görmezden gelip nasıl da her defasında aynı boşluğa düşebiliyorum, nasıl kendimi her seferinde aynı hataların içine sokabiliyorum ben de bilmiyorum doğrusu…

Halbuki ben değil miyim mantıklı nasihatler ve öneriler ile çevresindekilere yol gösterebilen? Empati yeteneğimi kullanarak, üzüleceğini bilsem de sevdiğim kişinin, durumu bir de karşı tarafın aklıyla ele alıp, her iki tarafın bakış açısıyla değerlendirip, ona uygun analizler yapıp fikirler verebilen?

Kendime gelince neden yapamıyorum peki? Kel miyim, yoksa kelin izinde miyim?

Vardır benim gibi, hatalarından ders almayıp her seferinde kalbinin sesini dinleyenler eminim. Benim de çevremde var, yok değil elbet. Merak ediyorum doğrusu, onların da benim gibi hayatlarının tüm alanları için mi geçerli hataları? Kendi hayatıma bakınca çünkü, yalnızca sevgili veya arkadaşlık ilişkisi değil ki demek istediğim. Hayatın her dalıyla benim derdim. Kimi zaman çalışma hayatı, kimi zaman aldığım hedefler, kurduğum düşler, bazen hareketlerim, çoğu zaman ise ilişkilerim…

Bir-iki örnek verecek olursam mesela ilişkiler ile ilgili, her ‘Seni asla üzmeyeceğim.’ diyen erkeğe emin de olsam yalanından, istisnasız her seferinde inanıyor olmam diyebilirim belki. Ya da dostlarımdan her an aynı özveriyi beklemem gibi. Neden her seferinde atıyorum kendimi o çukura? Neden her seferinde bu kadar güveniyorum insanlara? Hadi güvenme demeyelim de neden her zaman yanımda olacağını söyleyenleri her an her koşulda istiyorum hayatımda?

Hiç mi öğrenmedim herkesin benden ayrı bir hayatının olabileceğini? Ya da hiç mi öğrenmedim insanlara bu kadar özverili olmanın gereksizliğini? En önemlisi de hiç mi öğren(e)medim kırılganlıklarımın ve de alınganlıklarımın çoğu zaman yersiz, bir o kadar da sinir bozucu olabildiğini?

Bir dostun ‘Ben her zaman yanındayım.’ demesini neden bu kadar kişiselleştiriyorum ki mesela? Nasıl yanımda olabilir ki her zaman, Casper mı da belirecek her anımda yanımda? Neden sözcüklere bu kadar takılıyorum ki? Neden istemediğim şeylere hayır diyemiyorum ki? Neden, neden ve daha birçok neden sorusu, keşke sözcüğüyle birleşip neden kemiriyor ki beni her defasında?

Tüm bu nedenlerin cevabını söyleyeyim mi şimdi sizlere? Aslında tek bir neden var. O da kalbimin sözünü dinliyor olmam her ama her anımda. Yanlış da olsa söylediğim şey, kırgın ya kalp o anda, aklımın düşünmesine bile fırsat vermeden harekete geçiyor hemen. Ya da yanlış olduğunu bile bile yaptığım bir şey var mesela, ama kalp diyor ki:

“Yap! Çünkü ben öyle istiyorum, 3 günlük dünya sonuçta, sonra pişman olmak var işin ucunda…”

Akıl da gidiyor peşinden. Hayır, yapma demeye çalışsa da dinletemiyor sözünü hiç ona…

Ama dedim ya bugüne kadar bir faydasını görmedim ki kalbimi dinlemenin, neden o halde bu ısrarım hala?

Bir de aklın yoluna bakayım bari, kim bilir belki o daha mutlu eder beni. Belki de onun kararları daha güzel yönler verir hayatıma.

Ne dersiniz? Siz peki hangi yolu seçenlerdensiniz?

Hangisini dinlediğimizin bir önemi yok aslında. Mantıksız da olsa, başka canlılara ya da doğaya, yaşayan yaşamayan herhangi bir varlığa zarar vermediği sürece, yapmak istediğimiz neyse onu yapmak değil mi bizi güçlendiren, hayatımıza yön veren günün sonunda? Bir düşünün derim…

Sağlıklı ve bence ‘biraz da mantıklı’ günlerde buluşmak dileğiyle…

İlginizi çekebilir: Umut varsa hayat da var

Gizem Okut
1986 yılında İstanbul'da doğdum ve Kıbrıslı'yım. 2010 yılında DAÜ'de Turizm ve Otel İşletmeciliği bölümünü bitirdikten sonra Londra'da moda yazarlığı da dahil olmak üzere moda ... Devam