Terapistim, son seanslarımızın birinde “Ecehan genel olarak hayatında sürece odaklanmak yerine, sonuca en kısa yoldan nasıl ulaşırım diye düşünüyorsun, farkında mısın? Herhangi bir şeyi yaparken ya da düşünürken süreçten keyif alamamana yol açıyor bu durum.” dedi. Aslında içten içe farkında olduğunuz ama bir şekilde halı altına atmayı başarabildiğiniz (ya da başardığınızı sandığınız) şeyler vardır ya hani… O listedeki maddelerden biri bu benim için.
Çocukluğumdan beri, belli bir hızın altına düşersem ceza kesilecekmiş gibi her şeyi hızlı hızlı yapmaya alıştım. Ödevlerimi hızlı hızlı bitirip to-do listimdeki sıradaki görevimi programlardım mesela. Halbuki çocuksun di mi, okula gitmek ve ödevlerin dışında başka bir sorumluluğun mu var da bu ne acele? İlkokulda yüksek sesle okuma yarışı yapardı öğretmenimiz. Her zaman birinci kimdi bilin bakalım? Şaşırmadınız diye düşünüyorum 🙂
Her nereye gidersem gideyim hızlı hızlı yürürüm, sanki arkamdan biri kovalıyormuş gibi. Yürürken de etrafıma dikkat etmem, her gün yürüdüğüm yoldaki bir dükkanın tabela rengini 1 yıl sonra fark edebilirim. Ya da belki kafamı yukarı kaldırsam mükemmel bir manzarayla karşılaşacağım ama unuturum gökyüzüne bakmayı.
Yemek yemeyi her zaman çok sevdim, yerken de elimi korkak alıştırmam ama o kadar hızlı yerim ki insanlar tabağıma daha almadığımı sanır. O derece… Çünkü amacım aslında yemeği bitirmek, ister istemez o tabaktaki her şeyin bitmesine odaklanıyorum sanırım.
Mesela bir konu hakkında bir araştırma yaparken, hızlıca hap bilgiyi bulmaya çalışırım. Detaylarla ilgilenmek istemem ama herkesin de bildiği gibi aslında tüm olay o detaylarda gizlidir. Burada itiraf etmeliyim ki o detaylar aklımca süreci uzatıyor diye düşünürüm, çoğu zaman “ne gerek var” derim.
Hayatta genel olarak bir şeyin hayalini kurarken bile aklım hep son adıma gider, o işin olduğunu kafamda çevirir dururum. Ama o sonuca ulaşmak için yapılacakları ve süreci baştan uca düşündüğümde afakanlar basar 🙂
Peki, beni sürece odaklanmaktan, o an yaptığım şeyin içinde, akışta kalmaktan alıkoyan şey ne? Bunun üzerine epeyce kafa yordum, hala da kesin cevaplara ulaşabildiğimi düşünmüyorum ama terapinin de desteğiyle birkaç sonucum var.
Öncelikle sanki yavaşlarsam, hayata yetişemeyecekmişim ve bir şeyleri kaçıracakmışım gibi bir his var içimde. Bu nedenle hızlı hızlı bitirirsem rahatlarım gibi geliyor ama tam tersi bu benim içimi kemiriyor aslında.
İçten içe sakinlersem, kendimle ve kafamdaki düşüncelerle kalmaktan korkuyorum gibi bir yandan. Kendimle yüzleşmek bir süredir beni eskisi kadar korkutmasa da bu akışta kalamama halinin bu korkumla ilişkili olduğunu düşünüyorum.
Daha önce de paylaştığım gibi başarı benim için ezelden beri kendimi kanıtlamak ve kabul edilmek için en büyük göstergelerden biri. Benim bilinçaltımda da başarı tanımının herhangi bir şeyin bir an önce sonuca ulaşması gibi bir kodla eşleştiğini fark ettim. Yani süreçte oyalanmak hem zaman kaybı hem de aman diyeyim başarısızlık sebebi olabilir miydi?
Bu durumu nasıl tersine çevirebilirim daha doğrusu bu konuda kendimi nasıl geliştirebilirim diye düşünürken, birkaç yöntem denemeye başladım terapistimin de önerisiyle. Sizinle bunu da paylaşarak öyle bitirmek istiyorum bu haftanın yazısını.
“Morning pages” yani Türkçe karşılığıyla “sabah sayfaları” pratiğine hayatımda yer vermeye başlamıştım yaklaşık 3-4 aydır ama çok düzenli uyguladığım söylenemezdi. Öncelikle bu uygulamayı yapabildiğim kadar düzenli yapmaya başladım son haftalarda. Kısaca özetlemem gerekirse, sabah yüzünüzü yıkadıktan sonra başka hiçbir şey yapmadan önce o an aklınızdan geçenleri yazdığınız bir pratik. 3 sayfa olarak öneriliyor ama ben kendimi sınırlamıyorum açıkçası. Bazen 1 sayfa dökülüyor kalemimden bazen 4 sayfa, o an ne kadarını akıtmak istiyorsam defterime o kadarı yeterli benim için. Bu sayede aslında bütün gün kafamı meşgul edecek şeyleri önden döktüğüm için hem duygu ve düşüncelerimle yüzleşmiş hem de kendime yavaşlamak ve sakinleşmek için bir yer açmış oluyorum.
İkinci önerim çokça bildiğiniz bir yerden geliyor: Meditasyon yapmak. Size dürüst olmam gerekirse son yıllara kadar benim için çok fazla bir şey ifade etmiyordu meditasyon yapmak. Çünkü hep şöyle derdim; “beynimdeki düşünceleri susturamıyorum ki sessizlikte kalmayı başarayım”. Ama zaten meditasyon yapmak daha önceleri yanlış bildiğim gibi değilmiş. Ben sanıyordum ki tüm bu meditatif dünyadan insanlar meditasyon yapmak dışında o an başka hiçbir şey düşünmüyor 🙂 Düşünceler gelmeye devam etse de günde 5-10 dakika yine de hiçbir şey yapmadan sessizce sadece oturmayı başarabilirmiş insan. Bunu özellikle sabahları düzenli yapmaya başladıktan sonra, yaptığım herhangi bir işte o anda kalabilmek için yolumu açtığını ve bana destek olduğunu fark ettim.
Bir de eğer şanslıysam, yaptığım herhangi bir işte veya bir şey üzerine düşünürken süreçten koptuğumu ve o anda kalamadığımı fark ettiğimde kendimi o ana çekmeyi denemeye başladım. Sanki dışarıdan bir el sırtıma dokunup “hadi biraz sakinleş” diyormuş gibi kendimi telkin etmeye çabalıyorum. Bu sayede en azından ne yaptığımı ve neden hızlandığımı daha çok anlamlandırabiliyorum.
Kısaca demem o ki, yaptığımız her ne ise akışta kaldığımız sürece içinde bulunduğumuz o biricik andan keyif alabiliriz. Benim de geçmişte sandığımın aksine ancak bu şekilde hayalini kurduğumuz sonuçlara çok daha “hızlı” ulaşabiliriz. Hadi gelin… Akışta kalmanın lafta kalmayacağı günlerimiz olsun hep beraber!
Sevgiyle kalın.
İlginizi çekebilir: “Sarı çizgiyi geçmeyiniz”“