X

“Ait hissedemeyen” tüm sevgili çingene ruhlara: Yalnız değilsiniz

Belki itiraf etmek zordur böyle başlıkta gördüğümüz gibi kendimizi “ait hissedemeyen” kategorisine sokmak ama işte hepimizin içinde mutlaka bir yerde saklanmış durmaktadır, o bizim ortaya çıktığında fırtınalar yaratan çingene ruhumuz… Bir kere biz yaş aldıkça hayatın tanımları artmaktadır, bir iş tanımı vardır örneğin, sonra bir eş tanımı vardır, daha sonra çoluk çocuk tanımları vardır, bu da yetmez yaşantı tanımı vardır, daha da fazlası bir ev, bir yer, bir yuva, bir yurt tanımı vardır…

Peki ya biz bu tanımların hiçbir yerinde kendimizi bulamıyorsak ve hatta o muhteşem tanımlar bizi “hiç” tanımlayamıyorsa, yani hayat akışımızda kendimizi “eş” olmak ile ifade edemiyorsak veya bir yere, bir eve, bir şehre, bir yuvaya, bir “şekle” bağlı olduğumuzda o kişi biz olamıyorsak, “bir yer” dediğimiz, oh sonunda kendimi burada ait hissedebildim dediğimiz andan kısacık bir süre sonra o içimizdeki çingene ayaklanıp ‘kalk gidiyoruz! senin yerin yok, tanımın yok, yollar seni çağırıyor’ diyorsa…

İçimizdeki “özgür ses” bize ne söylemeye çalışıyor?

Siz o çingenenin sesini hiç duymadınız mı? Hadi itiraf edin, şu anda kendinizi ne ile tanımlıyorsunuz? Hani bir deyiş vardır “kapana kısılmış” hissetmek diye, bu sorgu değil veya kapana kısıldığımız şeyler ile kendi kendimizi yargılamak da değil, özgür irademiz ile tercih ettiğimiz tanımlarımız üzerine bir serüven. Örneğin; kendimizi bir şirkette A pozisyonunun vazgeçilemeyecek elemanı olarak mı tanımlamaktayız, bu tanım bizim bu hayatta kim olduğumuzu gerçekten ifade ediyor mu ? Cevabımız “evet” mi, işte içimizdeki o çingene bu noktada ortaya çıkar, karşımızda delirir “kaybet” der o tanımı da, o pozisyonu da, o varlığı da, o kendini “muhteşem” çizgilerle tanımladığın her şeyi kaybet; asıl olan sensin, hiçbir şey olmadan yollara düş, evin olmadan, senin o çok değer verdiğin araban olmadan, o herkesin önünde diz çöktüğü titrin olmadan belki meşhur ismin olmadan… ‘Ne olacak’ der ‘dünya senin görmüyor musun?’

O can-ım çingeneye kulaklarımızı kapatırız, çünkü toplum, “uygun” gördüğü, tanımlarına göre “iyi” veya “kötü” olarak nitelendirdiği her şeye sahip olalım ister değil mi? Düzenli bir işimiz olsun, düzenli bir ilişkimiz olsun, eşimiz olsun, çocuklarımız olsun, borcumuz olsun, yani hemen “çizgilerimizi” kolayca anlayıvereceği ve “herkesi tanımladığı” üzere bizi de kolayca tanımlayıvereceği bir hayat akışımız olsun. Sonra bağlı olduklarımız olsun, zincirlerimiz ile kırıp dökemeyeceğimiz kadar, feda edemeyeceğimiz kadar, belki “kendi” olmaktan vazgeçip de o muhteşem “tanımların” çizgileri ile tam anlamıyla çizilemese de işte, olduğu kadar…

Gelin bu yazıda içimizdeki çingeneleri uyandıralım, izin verelim hayatı bizim için tanımlasınlar. Çizgiler olmadan, aidiyetler olmadan, “tanımlar” olmadan, o diğerlerinin beklentileri olmadan… Ben samimiyetle itiraf edeyim, çok küçük yaşımda ailemin yanından uzakta yaşamak durumunda kalmıştım, o gün bugündür “aidiyet” duymakta, örneğin bir “ev” kavramına bağlanmakta oldukça zorluk çekerim. Küçücük bir çocukken anlamıştım, “ev” demek kalbinin olduğu yer demekti. “Şekil” ile tarif edilemezdi bir kere, sen onu nereye götürürsen orası olurdu, ait olamazdı… Ev ait olunacak bir yer değildi, kalbin döndüğü noktaydı, öyle seni bağlamazdı, seni zorlamazdı, seni “tanımlara” sığdırmazdı… İçimdeki çingene işte ta o 10 yaşlardan bugünlere kadar gelmiştir.

Hala bir an olduğunda ev ile ilgili konular açıldığında, o zamanımızın muhteşem yemek takımları, çatal bıçakları fırınları buzdolapları benim “ev” kavramımda yer alamazlar… Neden diye soracak olursanız bunlar “ev” tanımının huzurunda sıfır etkiye sahiptirler, en pahalısına sahip olsanız da siz o “ev” olmak halinin hakkını veremediğinizde yani o can-ım çingene ruhum orada kalbimle bütünleşip “ev” olmadıkça bu bağımlılık kavramlarının hiçbiri yetmeyecektir “ait hissetmeniz” için. Ne yazık ki günümüzde bu o kadar nadir gördüğümüz bir kavramdır ki; yeni evlenecek çiftlere hayretle bakarım, “biz” den daha çok çatal bıçak konuşulur… Bir evi çatal bıçak ev yapmaktadır inancımızda, zaten gerisini yorumlamaya gerek bile yoktur…

Ruhunuza “dur” demeyin

Hadi gelin alalım tatlı çingene ruhlarımızı, bu sefer dünyaya açılıyoruz, korkmadan keşfediyoruz. Fakat işte orada da “dur” kavramı vardır. Dur sen “tek başına” nereye gidiyorsun, dur sen “annesin”, dur sen “nişanlısın”, dur sen daha “yeni boşandın” veya dur sen “kadın başınasın”… Ne çok duyarız değil mi hayatta bu “dur” diyenleri. Benim deli çingenem ne çok üzülmüştür benim durduğum zamanlarda, o zincirlere bağlanmış bir yarış atı gibi kahrolmuştur.

Hepimizin “görünmeyen” zincirleri var değil mi? Çocuklarımız var, işimiz var, eşimiz var, kaybedemeyeceklerimiz var ya da kendimizce yine “kendi kendimize” dur dediklerimiz var; bir dur, şu an dur… Peki hayat bu “dur” halini bekleyecek kadar uzun mudur sizce? Yarın sabah uyandığınızda o size “dur” diyenler bugün son günün haydi koş dese ne yapardınız? O çingeneye koşar sarılırdınız, ben de öyle yaptım, çok üzüldüm, hayatın bu derece üzülmeye değmeyeceğini gördüm… O çingeneye deli deli sarıldım. Hala bazen bir başımıza deliriyoruz, nereye vuracağını bilemiyorsun diyorlar, deli diyorlar, yeter diyorlar, yorulmadın mı diyorlar, bıkmadın mı diyorlar, bu sefer bu kadar uzak olmasın diyorlar, yanına birini alsan diyorlar… Değişmiyorum; ben bu deli çingene ruhumu hiçbir duruma, hiçbir kimseye veya hiçbir aidiyete değişmiyorum…

Ben yaşadıkça “o” dünyayı keşfetmeye devam edecek

Hepimiz korkuyoruz değil mi “yalnız” kalmaktan? Nedir bu kadar korkutucu olan, sesli konuşamamak mı? Peki sesli konuştuğumuzda yanınızda halen iPhone ekranına bakarak “hı hı” demeye devam edenler, ben şimdi tek başıma oturduğumda “yalnız” olarak nitelendiriliyorum da, iki kişi bunca “yalnızlıkla” bir arada bu derece kopuk bir şekilde oturduğunda “yalnız” tanımına “şekilsel” olarak uymuyorlar bir kere… Ben bakanın “yalnızlık” kriterlerini sağlarken, o aynı masada oturan yalnızlar çoktan bu tanımdan “kaçtılar” bile…

Benim deli çingene ruhum bu saatten, bu yaşımdan, bu akışımdan, bunca huzurdan sonra işte o şekilde “yalnız” gözükmeyip de içte yalnız kalmış kimse ile değil bir arada oturmak nefes bile almıyor. ‘Yürü’ diyor ‘Pınar buradan uzaklaş, bir yalnız kal, kendin kal, samimi kal, burada işin yoktur, bunca yalan bunca göstermelik bunca “dışta” ilişki olarak gözüken içte “büyük bir boşluk” eşsiz bir kara delik olan bu ‘’bir aradalıkta’’ senin işin yoktur’…

Bu yazıma bugün tesadüf eden tüm deli çingene ruhlara, “çizgilerle tanımlanamayan bizlere”, “bir türlü ait hissedemeyen bizlere”, “delirdin mi” diye sık sık sorulan bizlere, “gitmekten yorulmayan” bizlere ve işte o muhteşem deli çingene ruhumuza selam olsun…

İçimdeki deli çingene “ben yaşadıkça o dans etmeye, dünyayı keşfetmeye, aşkla dolmaya” ve olduğu gibi olmaya devam edecek diyenlere; selam olsun…

Sevgili Yasmin Levy ve “Naci En Alamo” evi olmayan, yeri olmayan, dünyayı mesken edinmiş ve içimizdeki yaşlanmak bilmeyen çingeneler için bizimle:

 

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale