Ahimsa: Hem kendimize hem dışarıya karşı şiddetsizliğe davet
Her neyi süreklilik ve farkındalık halinde sıklıkla yaparsak bu niyetle yola çıkmamış olsak dahi o konuda uzmanlaşır, derinleşiriz. Bu basitçe yaşam alanımızı temiz tutmaktan, önem derecesi büyük bir cerrahi ameliyatı gerçekleştirmeye kadar böyledir. Elbette yoga için de bu böyle olmuştur, olacaktır. Hayat yolculuğumuzda kendimizi gerçekten tanımakla ilgili olan yoganın Patanjali Sutra’larında geçen 8 kollu yolunun ilk iki kolu da -yama ve niyamalar- bu yoldaki değerlerin tanımını yapar.
Bunlardan yamalar, daha net algılamak, otantik benlikle daha fazla bağlantı kurmak ve sonuç olarak daha az acı çekmek için bir yoga durumuna veya odaklanmış konsantrasyona ulaşmakta yardımcı olacak sekiz “uzuv” veya araçtan ilkidir. Yamalar: Ahimsa (zarar vermeyen), satya (incitmeyen gerçek), asteya (açgözlülük), brahmacharya (uygun ilişkiler ve sınırlar) ve aparigrah (sadece uygun olanı kabul etme) olarak açıklanmıştır.
Yola sadece asana yapmak için çıkılmış olsa da adanmışlıkla, fark ederek asana yapıldığında yama ve niyamaların ortaya çıkışına veya güçlenmelerine ihtiyaç duyulmasına şahit olunması ihtimali çok yakındır. Tüm asana deneyimi sırasında eğitmenler davetler sunar. Nefesi izlemeye, onunla birlikte olmaya, sınır araştırması yapmaya, yapılması gereken şeylere ve gözlemlere birer davet. Bu davetler içinde araştırma sırasında sınırı aşmamaya, canın yandığı, elektrik çarpması, yanma, batma gibi hislerin olduğu yerlerden geride durmaya davetler de vardır, yapılmaması gerekenlere, şiddetsizliğe davet; ahimsaya.
Düzenli tekrarla temelleri güçlenen bu tavırlar artık hayat yolunun simülasyonu olan mat sınırında kalmayıp bir süre sonra günlük yaşantıda da var olmaya başlasa da belki de aslında yamaları ve niyamaları öğrenmenin en iyi yolu onları yaşamaktır. Yamalar etik değerler, çevre ve diğer insanlarla olan ilişkilerimiz; niyamalar öz disiplin üzerine olsa da birbirlerinden ayrı değiller. Bir yandaki tavır diğer yanda mutlaka vuku buluyor.
Yamalardan ahimsa, şiddetsizlik; yaralama halinin olmadığı, zarar vermeyen anlamındadır. En basit haliyle hiç kimseye ve hiçbir şeye zarar vermemek olarak yorumlanır. Sakin ve sağlıklı bir bakış açısı ile “Tabii ki bir canlıyı bileyerek ve isteyerek öldürmeyecek, sakatlamayacağım, tabii ki sırf o gün içimde öfke hissediyorum diye trafikte önümdeki araçları taciz etmeyeceğim, yalan söylemek kötüdür ve söylememeliyim” demek kolaydır. Teoride kabul ettiklerimizi yaşamın içinde, yoğun akışında pratiğe dökmektir asıl iş. Bir kediyi, bir köpeği öldürmeyi aklının ucundan bile geçirmeyecek birinin evinde karşılaştığı bir hamam böceği, bir fare ile aynı yaşam alanını paylaşmak istememesine dair seçeceği çözüm yolu ahimsa içindeki doğruluğun derecesine bir örnek olabilir. Öldürmek yerine, dışarı bırakmayı seçmek ahimsanın ta kendisi olacaktır.
Üstelik yaralanmak hali sadece fiziksel sınırlar çerçevesinde değil, duygusal olarak da gerçekleşir. Dedikodusu yapılan kişinin hakkındaki kötü, aşağılayıcı ve çirkin yorumlardan, kendisinin gıyabında kendisine uygulanan şiddetten haberdar olması ne büyük bir yaralanmadır. Kim bilir? Bir ölçek olsa bu belki de daha çok şiddet içeren bir hal bile olabilir. Kelimeler, mimikler, davranışlar, fiziksel hareketler ve hatta düşüncelerimiz, yıkıcı bir şekilde kullanıldığında silaha dönüşebilir.
İster yoga yolunun asanalar kolunda yeni olunsun, ister deneyimli, pratiğin pozlardaki sonuçları düşünülenden daha yavaş ilerliyorsa hayal kırıklığına uğrayan zihin bunu zorlamak, özen göstermemek, acıya rağmen devam etmek isteyebilir. Bu yüzden ahimsa aynı zamanda düşünce boyutunda da var olması gereken bir yaklaşımdır. Yoga matındaki sınır araştırmasının tanımını belki biraz daha genişletmenin yeri burası olabilir. Bazen korkutucu, bazen sıra dışı, beklenmedik pozlar deneyimleniyor olabilir. Ama hepsinde kendimize zarar vermeden var olmayı arıyoruz. Şefkatli ve arkadaşça tutuma davet tam da bu zarar verme olasılığını önlemek niyetindedir.
Hem kendimizin hem çevremizin yaşam sınırlarına saygı duyduğumuzda her şey sürdürülebilir bir hale gelir. Böceklerin yabani otlarla, kuşların böceklerle beslendiği, herkesin ve her şeyin gezegenimizin sağlığına hizmet ettiği bir düzende gerçek bir devamlılık sağlanabilir.
Ahimsanın çokça yanlış anlaşıldığı ve tartışıldığı önemli bir konu vegan ve vejetaryen beslenme biçimleridir. Yoga yolunda ilerleyenlerin bilinçli yaşam, zihinsel ve fiziksel dengeye özenle yaşam tarzını seçmesi doğal olandır. Beslenmedeki ahimsa pratiğine gelecek olursak…
En az çevreye, başka canlı ve insanlara zarar vermemeyi araştırmak kadar kendi özümüze de şiddetsiz bir yaklaşım gereklidir. Evet, Yoga Sutra evrensel bir metin olarak tasarlanmıştır, ancak her aşamasında bireye indirgenmelidir ki devam edebilsin. Her çeşit et ve ürünlerini beslenme düzeninden çıkarmanın bireysel bazda yıkıcı sonuçları söz konusu olmuş ise yine de Yoga Sutra’ya sadık kalarak eti dahil etmenin bazı yolları olabilir. Belki de doğru yaklaşım, yalnızca haftanın veya ayın belirli günlerinde et tüketmek, aşırıya kaçmamak, seçim yaparken etin avlanma veya hasat edilme özelliklerine dikkat vermek ya da belki de beslenmemiz ve sağlığımız için canını veren hayvana şükran duası etmek olabilir.
Nihayetinde, bu bilinç ve dikkat, pratiğimizde umduğumuz şeydir; kendimize ve çevremizdeki diğerlerine değer vermek, eylemlerimizde bilinçli ve düşünceli seçimler yapmak…
Yamalarla tarif edilmiş ilkeleri kendimize ve başkalarına uyguladığımızda, kendimize ve çevremize mümkün olan en iyi şekilde bakıyor olacağız. Bu yazının ağırlıklı konusu ahimsa ise kendimizle ve dünya ile kurduğumuz pozitif bağların eyleme dönüşmüş halidir.
Sevgi ve şiddetsizlikle…
İlginizi çekebilir: Hayata daha çok katkı sağlayabilmek için: Sözde değil, özde samimiyet