X

Misofonya: Ağız şapırdatma sesi gerçekten insanları çıldırtabilir mi?

Sakız çiğneme, diş fırçalama, yemek yeme, ağız şapırdatma, esneme veya horlama sesleri sizi çileden çıkarıyor mu? Eğer cevabınız evetse, yalnız olmadığınızı söyleyebiliriz. Misofonya olarak isimlendirilen bu durum, ilk duyulduğunda pek bir anlam ifade etmeyebilir; ancak bazı insanların hayatında gerçekten önemli bir yer teşkil ediyor. Günümüzde çok yaygın olmasa da görülen bu sendrom, kimi insanların hayatları için çok zorlu bir durum olabiliyor. Bu konu üzerine çok fazla araştırmanın bulunmaması da ayrı bir sorun olarak değerlendiriliyor. Gelin, misophonia nedir ve araştırmalar bu konuda neler söylüyor detaylı bakalım.

Misofonya (Misophonia) nedir?

Misophonia, bazı seslerin duygusal veya fizyolojik tepkileri tetiklediği bir bozukluk olarak tanımlanıyor. Bu tepkiler, öfke ve sıkıntıdan paniğe ya da kaçma ihtiyacına kadar değişebiliyor. Seçici Ses Duyarlılığı Sendromu olarak da tanımlanan misofonyaya sahip kişiler; tırnak kesme, nefes alma, koklama, konuşma, hapşırma, yürüme, sakız çiğneme, gülme, ıslık veya öksürük gibi düşük düzeyli seslerin kendilerini çıldırttığını ifade ediyorlar. Öte yandan, yutma, höpürdetme, boğaz temizleme, dudak yalama, burun çekme, yazı yazma sesi, kumaş-kağıt hışırtısı, saat sesi, ayakkabı sürtmesi, tırnak törpüleme, camların tıkırdaması ve hatta kuş sesleri de bu sendromu tetikleyen sesler arasında yer alabiliyor.

Bu tür sesler karşısında rahatsızlık duyan kişiler, odayı terk etmek, bağırmak veya elleriyle kulaklarını kapatmak için yoğun bir dürtü hissedebiliyorlar. Tetikleme sesleri kişiden kişiye oldukça büyük farklılıklar gösterebiliyor; sesler zaman içinde değişebildiği gibi artış da olabiliyor. Misophonia, genellikle belirli bir sese tepki olarak başlasa bile, sonunda diğer sesler de çeşitli fiziksel ve duygusal tepkileri tetikleyebiliyor.

Belirli seslere karşı hassas olduğunuzu düşünüyorsanız ya da çevrenizde seslere karşı aşırı tepki gösteren tanıdıklarınız varsa misofonya belirtileri konusunda bilgilenmek isteyebilirsiniz. Misofonyanın başlıca duygusal ve fiziksel belirtilerini şu şekilde sıralamak mümkün. Tetikleyici sesler karşısında: Rahatsızlık duyma, iğrenme, öfke patlaması, saldırgan davranışlar, huzursuzluk ve/veya sinirlilik, kapana kısılmış hissetme, göğüste sıkışma veya basınç, artan kalp atış hızı, kontrol kaybı, panik duygusu yaşanabiliyor.

Farklı durumlar karşısında da benzer belirtilerin ortaya çıkması mümkün olduğundan uzmana danışmadan misofonya kanısına varmanın doğru olmadığını da belirtmekte fayda var.

Araştırmalar misofonya hakkında neler söylüyor?

Misofonyayı ilk duyduğunuzda size çok bir anlam ifade etmeyebilir; ancak bazı insanların hayatında gerçekten önemli bir yer teşkil ediyor. Günümüzde çok yaygın olmasa da görülen bu sendrom insanların hayatları için zorlu bir durum olabiliyor. Bu konu üzerine çok fazla araştırmanın bulunmaması da ayrı bir sorun olarak değerlendiriliyor.

TED Talks konuşmacısı ve nörobilimci Vilayanur Ramachandran, bu konuda çalışma yürüten kişilerin başında geliyor. İnternet üzerinden ilk destek grupları laboratuvarla iletişime geçtiğinde University of California’da okuyan doktora öğrencisi Miren Edelstein ‘şüpheci’ yaklaştıklarını itiraf ediyor. Bunun nedeni daha önce kimsenin böyle bir rahatsızlığı duymamış olmasından kaynaklanıyor.

Edelstein ve arkadaşları destek grubundan 11 kişiyle görüşme yaptıktan sonra, hepsinin de benzer eğilimleri olduğunu fark ettiler. Her gönüllü ‘şapırdatma, ağızla ses çıkarma’ gibi seslere yoğun tepkiler veriyordu.

Misofonya rahatsızlığı olan insanlarla olmayan insanların beraber katıldığı bir başka deneyde ise gönüllülere sakız çiğneme, şapırdatma, koklama gibi sesleri yüksek ses şiddetiyle dinlettiler. Katılımcıların hepsi negatif tepkiler verirken misofonya rahatsızlığı olan kişiler diğerlerine göre daha fazla tepki verdiler. Bu belirtiler gösteriyordu ki, misofonya rahatsızlığı olan insanların beyindeki sesi algılama bölümü ve duyguları düzenleyen limbik sistem arasındaki olağan dışı güçlü sinirsel bağlantı bulunabilir.

Gönüllüler reaksiyonlarının uygunsuz ve aşırı olduğunun farkındaydılar ve Edelstein’a ses duydukları yaptıkları anda odayı terk etme, telefonla konuşuyormuş gibi yapma ya da sesi taklit etme gibi savunma mekanizmalarını nasıl geliştirebileceklerini sordular. Bu gibi bazı savunma mekanizmalarının hayatlarını ve işlerini olumsuz etkilediğinden bahsettiler.

Yapılan araştırmalar her ne kadar misofonya rahatsızlığı olan insanların savunma mekanizması geliştirdiğini söylese de, bu araştırma esasında 11 gönüllü kişi üzerinde yapılıyor. Bu problemi yaşayan diğer insanlarda aynı durumun yaşanıp yaşanmadığı konusunda net bir bilgiye sahip değiliz.

Yapılan başka bir araştırma ise misofonyanın genel nüfusta ne kadar yaygın olarak görüldüğü ile ilgiliydi. Klinik psikoloji doktora öğrencisi Monica Wu, Psikiyatrist Eric Storc ve University of South Florida’daki öğretim görevlisi arkadaşları 483 lisans öğrencisi üzerinde misofonya semptomlarını araştırdı.

Wu ve arkadaşları, katılımcı öğrencilerin %20’sinin önemli misofonya semptomlarını taşıdığını ortaya çıkardı. Wu, bu durumu ‘Florida öğrencilerinin seçici ses uyarıcılarına karşı aşırı reaksiyon göstererek semptomları taşıdıklarını ortaya çıkardılar’ diyerek açıkladı ve ses uyarıcılarının ağız sesleri olduğunun altını çizdi. Aynı zamanda ilginç bir şekilde bu öğrenciler de içinde bulundukları durumdan kurtulmak için benzer savunma mekanizmaları kullanıyorlardı. Üzücü bir şekilde, semptomları taşıyan öğrencilerin yarısı, tüm öğrencilerin %10’u okulda ve işte bu durumla başa çıkmakta zorlandıklarını belirttiler.

Merak uyandırıcı bir şekilde Wu, misofonya semptomların devamında anksiyeti, depresyon ve obsesif-kompulsif bozukluk rahatsızlıklarını izlediği ortaya çıktığını dile getiriyor. Ne yazık ki, Wu’nun araştırması zihinsel rahatsızlıklarla misofonya arasında bağlantı olduğunu gösteren ilk araştırma olarak karşımıza çıkmıyor.

2013 yılında psikolog Arjan Schröder ve arkadaşları University of Amsterdam’da misofonyanın yeni psikolojik bozukluk olarak sınıflandırılması önerisini sundular. Misofonyanın obsesif-kompulsif bozukluk spektrumunda kategorilendirilmesi gerektiği önerdiler. Misofonya rahatsızlığından şikayetçi 42 danışan özelinde yaptıkları araştırmalarda hepsinde benzer sendrom olduğunu ortaya çıkardılar: Spesifik seslerin tetiklemesiyle agresif tepkiler verme ve savunma mekanizmalarıyla sosyal olarak izole olma. Schröder danışanların neredeyse yarısının obsesif-kompulsif rahatsızlığı içeren kriterleri karşıladığını belirtiyor.

Misofonya tedavi edilebilir mi?

Aslında bu sorunun cevabı; hayır. Wu hastalık hakkında yeterli bilgi sahibi olmadan ilaç tedavisine başvurmanın yanlış olduğu kanaatinde. Fakat söz terapiye gelince, bu konuda umutlu olduğunu belirtiyor. Ekibinin 2 hastaya bilişsel davranışçı terapi uygulayarak başarılı sonuçlar aldığını dile getiriyor. Yine de, misofonya üzerine araştırma yapan herkes onu psikiyatrik bir vaka olarak tanımlamıyor.

Emory University Otolarengoloji Profesörü Pawel Jastreboff misofonyayı ‘aşırı,kusurlu ve uygunsuz yaklaşım’ olarak değerlendiriyor. O ve eşi Margaret Jastreboff, 2001 yılında temmisophonia’yı bularak literatüre kazandırdılar. Araştırmacı çift misofonyayı ses toleransının düşük olması olarak tanımlıyor. Pawel, yüzlerce misofonya hastasıyla karşılaştığını ve çok çok azında psikiyatrik bir durum gördüğünü ifade ediyor. Dahası, çift Hollandalı psikiyatristlerin obsesif-kompulsif rahatsızlıkla misofonya arasında hatalı bir bağ kurduklarını belirtiyor.

Jastreboff’lar misofonya için öğrenilmiş tepki demeyi daha uygun buluyorlar. Onlara göre misofonyası olan insanlar kendilerini rahatsız eden durumlar için negatif tepki vermeyi öğrenmişler. Bu düşünceye dayanarak, Jastreboff çifti hastalara duyarsızlaştırma terapisi uyguluyorlar. Bu terapide, danışanlar aşamalı olarak daha önceden negatif tetikleyici gösterdikleri sesleri pozitif deneyimlerle bir araya getirmeyi başarıyorlar. Örnek vermek gerekirse, ağzını şapırdatarak kurabiye yiyen bir kişiye sinir olmadan lezzetli kurabiyenin tadına bakmak için onla beraber kurabiyenin kokusunu alıp yiyebiliyorlar.

‘Misofonya kesinlikle başarılı bir şekilde tedavi edilmeli; ancak önemli olan nasıl tedavi edileceğini bilmek.’ diyor Pawel Jastreboff. Pawel, 184 danışanının 152’sinde yani %83’ünde duyarsızlaştırma terapisinin başarılı olduğunun altını çiziyor.

Yine de Pawel’in verilerine göz gezdirince araştırmasının en önemli metot olan randomize kontrollü çalışma değil gözlemsel olduğunu anlayabiliyorsunuz. Jastreboff çiftinin bütün danışanları aynı terapiyi görmüş olup, hiçbir terapi görmeselerdi ya da farklı bir tarz terapi görselerdi hastalar nasıl bir gelişme göstereceklerdi bunun karşılaştırmasını yapamıyoruz. Ayrıca, bu terapinin plasebo etkisi gösteriyor olma ihtimali üzerinde de durabiliriz.

Yine de Pawel’in bu durumdan habersiz olduğunu söylemek yanlış olur. Pawel, bu konu için ‘Eğer kontrollü çalışmalar boyunca terapilerin değerlendirmesini yapabilseydik bu iyi bir fikir olurdu. Umarım gelecekte biri bunu yapar.’ diyor ve bunun 10 milyon dolarlık bir maliyeti olduğundan dolayı gerçekleştiremediklerinin altını çiziyor.

Dürüst olmak gerekirse, misofonya hakkında süregelen tartışmalar için çok da şaşırmamak gerekiyor. Yeni bir rahatsızlık olduğundan ve üzerine yeterli sayıda araştırma yapılmadığından dolayı bu tartışmalar daha uzun süre devam edecek gibi görünüyor.

Kaynak: slate.com

İlginizi çekebilir: Zeigarnik etkisi hakkında tüm merak edilenler: Nedir? Nasıl çalışır, ne işe yarar?

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale