“…Gövdenin toprağa kök salmış rahatlığından bir kaçıştır bu. Özgürlüğe susamışlıktır. Buna ben ağaç dalı kompleksi diyorum. Genç hastalığıdır…” –Aylak Adam, Yusuf Atılgan
Aylak Adam’da ağaç dalı kompleksi; ağaç dalındaki, gövdeden ayrılma eğilimi olarak tanımlanmış. Yusuf Atılgan “A-da-ko” diye kısaltmış bu kompleksi ve insan hayatının gençlik dönemi ile özdeşleştirmiş. Kabımıza sığamadığımız ve coşkulu duygularla taşıp durduğumuz bu dönem, bizi bağlayan köklerle de tanıştığımız dönem aslında. Onları ne kadar doğru tanıdığımız bir soru işareti elbette. Yazar, kökleri ile yüzleşen insanın bu köklerden ayrılma mücadelesinin başlamasına genç hastalığı diyor. Fakat ben bu durumun bir döneme özgü değil, insan olma haline özgü olduğunu düşünüyorum. Köklerimize bağlılık hissi ile onlardan ayrılarak kurtuluşa varacağımız ümidi, yaşamımız boyunca bizi tekrar tekrar karşılayan bir dilemma gibi.
Nedense zihnimde uzun dönem bu kökleri bir pranga ile özdeşleştirdiğimi fark ettim. Bu eşleştirme bir gerçek miydi yoksa varsayım mı bulabilmek için kavramların derinlerine daldım.
Doğanın yaşamımıza kılavuzluk eden eşsiz örneklerle dolu olduğuna inanan biri olarak ağacın kökü denildiğinde ilk aklıma gelen şu: Kökün ağacın bir parçası olması gerçeği. Bu basit gerçeklik biraz durup düşünmeye müsaade ettiğimizde aslında pek çok sorunun yanıtını bulmaya yardımcı. Ağacı toprağa bağlayan, beslenmesini sağlayan, suyunu, gübresini aldığı ve tüm yaşamı boyunca bir bakıma referans noktası olan parçası. Yani zihnimdeki ağacın “hareket etmesine engel” olarak gördüğüm bu kökler olmadan bu ağacın yaşamda ağaç olarak var olabilmesi de mümkün olmayacak.
İnsana geldiğimizde öyleyse, köklerimize bağlanmak bizler için de bir referans noktası olamaz mı? Orada insanı besleyen, büyütecek olan bir kanal bulmamız muhtemel değil mi? Bu düşüncelere ilk tepki öğrenilmişliklerin etkisi ile “köklerini koparmadan özgürleşemezsin” ifadesi olabilir. Ama köklerin varlığını hissetmeden kendini bilmenin de pek mümkün olmadığını görmek gerek. Bu kökler her ne kadar olmasını istediğin yerde ve zamanda gelişmemiş olsa da, hatta belki de bu köklerin varlığı bugünkü ağacının istek ve ihtiyaçlarına taban tabana zıt olsa da, bu kökleri yok saymak mı yoksa itici bir güç olarak görmek mi iyi gelecek olan?
A-da-ko insanları topraktan öteye gitmek ister. Bu yüzden sürekli bir huzursuzluk halindedir. Vücutları toprağa hapsolmuş gibi hissederken bir yandan da en uzağı ve en yükseği için debelenen iflah olmaz bir keder vardır onlarda. Halbuki özgürlüğe susamışlığın çaresi her zaman ayrılma mücadelesi olmayabilir. Belki bir ihtimal, kök saldığın toprağa güvenmek seni asıl özgürleştirendir.
Köklerimle kavgamı bıraktığımda gökyüzüne daha çok yaklaştığımı gördüm ben.
Tüm a-da-ko insanlarına sevgi ve şefkatle…
İlginizi çekebilir: “İçimdeki şehrin gölgeleri”“