X

Affetmiş gibi yapıp gerçekten affedemedikleriniz için bir şans daha vermeye hazır mısınız?

Affetmek başlığı benim için de hayatımda çok önemli olan bir başlık. Bu konuda son dönemde sizlerden aldığım mesaj ve sorularınızda oldukça fazla ortak nokta görmekteyim. Bu ortak nokta ise “affettim” gibi gözükerek, kurduğum cümlelerin tümünde dışarıya yansıtamadığım o derin hüznü, kızgınlığı belki öfkeyi birim birim yansıtmaya, hani bir çeşmeden su damlar gibi her yeni damla ile her yeni söz ile biriktirmeye devam etmek…

Bu yüzden hep birlikte bir kez daha affetmeye, affetmenin aslında ne olduğuna, affedemediğimiz durumda neler yapabileceğimize, affetmenin zorluklarına, affetmek ile kendimize yaptıklarımıza ve en önemlisi hayata yansıttıklarımızın nasıl değişebileceğine bakalım istiyorum.

Bu yazım boyunca affetmeyi ilişkiler üzerinden yorumluyor olacağım (ki en büyük “darbelerimiz” buradan geliyor), fakat bu aslında hayatımızın tüm alanlarına yansıtabileceğimiz bir yorum olacak. Bu konuda kendinizi kendi hikayenizi bu yazı boyunca yorumlamanızı rica edeceğim sizlerden. Kendi içinize bakmanızı ve dürüstçe tüm cesaretiniz ile sormanızı; bugün şu anda neyi affetmiş gibi yapıp aslında içinizde bir yerde “seni affetmedim” diye bağıran bir sesi susturmaya çalışıyorsunuz?

Öncelikle bu ses ile yüzleşmemize kadar biraz daha dikenli yollarımızdan yürüyelim. Bakalım affetmek macerası bizi hangi tepelerden ve manzaralardan geçirecek. Affetmeyi ne yazık ki süreç olarak yani zaman olarak tanımlamaktan kaçınıyoruz. Çizgilerimiz çok keskin oluyor, bir kerede “tamam affettim gitti” diyebiliyoruz. İşte kendimize ilk dokunacağımız nokta burası; affetmek bir süreçtir; kendimize bu süreç için, düşünmek için ve anlamak için zaman vermemiz gerekir. Anlamak demişken bunu nasıl yapacağız; hikayenizi almanızı ve iki kişinin açısından yaşamanızı istiyorum bu noktada. Bizler sadece kendi açımızdan bakarak, asla affetmeyeceğim veya unuttum gitti diyerek kendi açımızdan biriktirdiklerimizi baskılıyoruz… İşte bu yüzden öncelikle bu konuda yaşayanların açısından ayrı ayrı bakmamız gerekiyor.

Zorlu yollar bizi tabii ki örneklere getirecek, bakın hemen kendi hayatımdan bir örnek ile açıklamaya çalışacağım. Evliliğimi bitirme kararı aldığımda, çok üzüntülü bir haldeydim. Kurban olmuştum, çok sevdiğim bir adamı kaybetmiştim ve evet hayatında farklı bir kadın vardı. Her ne kadar onu o kadar fazla sevmeme rağmen, kendimi öfkeden, “Bu nasıl olur, bunu hak edecek ne yaptım, benim suçum ne?” diye sorgulamaktan alamıyordum. Şimdi sizinle birlikte diğer kişi açısından hikayemizi inceleyelim… Buradan baktığımızda belki aşk görüyoruz, belki gerçekten aşık olmayı görüyoruz. Mutlu olmadığımız bir evlilikten yana hayatımızın gidişatını değiştirmeyi görüyoruz, belki kaybetme korkusu görüyoruz. Belki ne yapacağını bilememek ve bu yüzden aldatma görüyoruz. Yani hikayenin bu yanı bambaşka kavramlarla yoğurulmuş. Burada aslında benim o kendime suç bulduğum veya karşı tarafı “suçlu” olarak yargılayabileceğim, öfke duymamı gerektiren veya sadece benim gücümün değiştirmeye yeteceği hiçbir şey yok… Ve evet, ben kendime sadece sevmek tarafını pay aldım bu akıştan, belki “affetmek” noktası çoktan geldi ve geçti. Şimdi sizlerle bir kez daha o zaman hissettiklerimi paylaşırken görüyorum ki, kendimi tek taraflı düşünmekten yana negatif etkilediğim her gün aslında hayatımdan kaybettiğim bir gün olmuş.

Şimdi bir adım daha atalım ve şunu soralım kendimize, yeterince öfkeye izin verdik mi? Öfkelenmeye, kızdığımızı, kırıldığımızı açıklamaya gerçekten bu “üzülmek” halimizi yansıtmaya yeterince zaman verdik mi? Kendimizi üzülmekten alıkoyarak, yaşamamız gereken bir kayıp için yaşamamışız gibi mi yapmaya çalıştık? Eğer cevabımız hayır ise içimizde affetmedim diye bağıran bir gerçek olmayacaktır. Birçoğumuz ise egomuzun sesine aldanarak “Onun için mi gözyaşı dökeceğim, bunun için mi üzüleceğim, unuttum gitti” diyerek aslında içimizi bastırmaya çalışıyoruz… “Mış” gibi yaparak, hislerimizi, öfkemizi, kırgınlıklarımızı, kızgınlıklarımızı, hayal kırıklığımızı ve kaybettiklerimize olan hislerimizi dışarıya vurmaktan çekiniyoruz.

Peki, sizce bu ne kadar doğru? O içimizde bastırdıklarımız bir gün oluyor o kadar fazla büyüyor ki, işte içimize sığamaz hale geliyor. Hayata karşı bakış açımızı kökünden değiştiriyor. Dışımız “mış” gibi affettim derken, içimizde dünyaya karşı bir “öfke” topu oluşuyor. Kendi kendimize tekrarlayıp duruyoruz “ben kaybedenim” “neden benim istediklerim olmuyor” “onu asla affetmeyeceğim” “benden daha kötü duruma düşsün” “ben mutlu olamadım o da mutlu olmasın” “bana yaptıklarının bedelini ödesin” “ben ne kadar üzüldüysem o da aynı şekilde üzülsün”… Bu cümlelere bakmanızı istiyorum; okurken size ne hissettirdi? Her ne yaşanmış olursa olsun bu cümleleri bir insan için bir insanın bu şekilde “üzülmesi” veya zor günler yaşaması için gerçekten kalbinizden geçerek isteyebilir misiniz? Bunu yaparken gerçekten “insan” olarak kalabilir misiniz?

Hemen farklı bir örnek ile açıklayalım, yine aynı dönemde yaşadıklarımın ağırlığı altında, tek düşünebildiğim, hayatımda bunu hak etmediğim gerçeğiydi. Hayatı da başıma gelenleri de asla affetmeyecektim. Uzun uzun düşündüğüm günler geçirdim, ne oldu nasıl oldu, neden oldu, ben neden bu kadar “zorlu” (kendimce) bir akış yaşamak durumunda kaldım diye. Evet, ağladığımda kimse görmedi, evet üzüldüğümde kimse bilmedi ama gün gün ne hissediyorsam öyle olmaya izin vermeyi öğrenmiştim. İçimdekileri sadece kendi kendime anlattım, yine kendi kendime dinledim. Uzun uzun koştum, sabah daha hava bile aydınlanmadan, kendi kendime anlatacağım o kadar çok kırgınlık, kızgınlık, öfke, sevgi ve korku vardı ki, ben hep koştum…

Ta ki bir gün gelip de artık öfkeden geriye hiçbir şey kalmayana kadar. Gerçekten her akışın hayatın bir hediyesi olduğunu anlayıncaya kadar. Ta ki hepimizin bir hayat yolumuz olduğunu ve sadece bu yolda birlikte yürüyebilmek şansına eriştiğimiz için bile ne kadar şanslı olduğumuzu gerçekten anlayabilinceye kadar… Ta ki bu hayat yolumu her kim ile olursam olayım sadece kendimce ve kendimle yürüyebileceğimi sökünceye kadar… Ta ki dışarıda bir suçlu olmadığını, her ne olursa olsun, bir insanı gerçekten sevmek demenin onun sadece varlığı ile mutlu olmasını isteyebilecek kadar saf, egodan bağımsız, öz ve tertemiz olduğunu içselleştirinceye kadar… Ta ki benim yaşadıklarımın yanında, insanların çocuklarını kaybettiklerini, anne veya babalarını yitirdiklerini, zor hastalıklarla savaştıklarını ve tüm bu üzüntülerden sağ salim çıkmayı başardıklarını; gerçekten bu üzüntüler yanında benim zor diye kendime aldıklarımın ne kadar da zor olmadığını görebilinceye kadar… Ta ki ben olmam gereken ben kadar olgunlaşıncaya kadar…

Bugün bu maceramda bana eşlik ediyorsanız içinize ve burada sorduğumuz sorulara cesaretle dönmenizi dilerim. Affetmek bir gecede olmaz evet affetmek öyle burada yazıldığı kadar kolay da olmaz içinizden geçenleri duyabiliyorum evet siz çok daha fazlasını yaşadınız, evet sizler çok daha derinden kırılmış, parçalanmış, aldatılmış, kandırılmış, tehdit edilmiş, değersizleştirilmiş hissettiniz…

Evet, bu gerçekleri bugün değiştirmemiz mümkün değil fakat değiştirebileceğiniz şey hayatınızın bu olmadığı sizin buraya çok ama çok daha büyük ve güzel bir amaç ile gelmiş olduğunuz. Burada olmanızın çok daha önemli bir anlamı olduğu ve evet her ne olursa olsun aslında her şeyin en doğru şekilde size ulaştığı. Bugün gelin bir değişiklik yapalım, siz gerçekten affedebilmek üzere bir adım atın. Gerisi çok daha hızlı gelecek…

 

İlginizi çekebilir: Yarına beklettiğimiz sevgi: Sevgimizi neden erteleriz?

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale