X

Affetmek yeniden yola çıkmak demektir: Aşk her şeyi affeder mi?

Bu ay özellikle fark ediyor olacaksınız, yazılarımızın konu başlığı hep “aşk” üzerine olacak. Şubat ayının muhteşem aşk havasına kendimizi kaptırmadan edemedik… Sizlerle birçok farklı konuyu irdeleyeceğiz, bazen şöyle az da olsa yüreğimizi titretecek anılar da olacak bazen de ne güzel günlerdi diyerek gülümseyeceğiz birlikte…

Şu an bana eşlik ediyorsanız bu maceramız daha çok sarp kayalıklar, yüksek tepeler ve sonunu göremediğimiz fırtınaları içeriyor… Konumuz affetmek olunca, bir de aşkta affetmek olunca pırıl pırıl bir manzara bizi bekliyor elbet ama önce dediğim gibi muhteşem fırtınaları sağ salim atlatıp o güzel kıyılara bambaşka tecrübeleri kendimize katmış olarak aradığı kıtayı sonunda bulmuş bir gezgin edasıyla bakmamız gerekiyor.

Evet sorumuz en zorlu sorulardan, gelin hep birlikte yanıtlarını bulmaya çalışalım; aşk her şeyi affeder mi? Tabi bu soruya cevap bulabilmek için öncelikle, affetmek nedir, neden gereklidir, olmazsa ne olur; bu durumları ayrı ayrı değerlendirmemiz gerekiyor sizlerle…

Affetmek nedir?

Şimdi diyeceksiniz ki böyle soru mu olur, bildiğimiz affetmektir, yani oluşan bir şeye karşı af vermek, onu bağışlamak veya onu hoş görmektir. Bu tanımda eksik olan en büyük parça “gerçekten ve samimiyetle” sözcükleridir konumuz aşk olduğunda. Gerçek hayattan örneklerimizle anlamaya çalışalım, örneğin gelin Pınar’a birlikte soralım; sevgili Pınar seni aldatan bir eşi affetmek ne demektir? Şimdi sen bağışlamış mı olursun, hoş görmüş mü olursun, veya aşkın bu noktada her şeyi affetti mi? Benim için en zorlu yazılardan bir tanesi olacağını itiraf etmeyeyim demiştim ama bu sorunuz karşısında açıkça itiraf etmek durumundayım… İşte hayatımızdaki birçok durumdan farklı olarak aşkta affetmek “başka birine” yönlendirebileceğimiz bir eylem değildir. Nasıl diyeceksiniz? Yani aşkta affetme eylemi, samimiyetle ve bilinçle dediğimiz affediş, aslında “kendimizi affetmemiz” demektir. Ben de ilk zamanlarda o kadar çok sorguladım, neden, nasıllarına gömüldüm ve cevaplar aradım ki… Evet şu an yazımı okuyan sizler gibi, bulamadıkça daha da derin bir döngünün içine girdim, daha çok sordum ve sonunda öyle bir an geldi ki şunu çok açık bir şekilde gördüm; hayatımda tezahür eden “aldatılma” yine ben kaynaklıydı; kendimi sevmiyordum, kendime güvenmiyordum, kendimi sevilmeye layık görmüyordum, kendim bir adamın sadakatini hak etmiyordum, kendim bir adamın aşkını da hak etmiyordum… Bunu idrak ettiğim noktada kalbimde birikmiş “istenmeme” duygusu, “başkasına tercih edilme” kırgınlığı ve “saygı duyulmama” durumu ortada kayboldu. Bir kere ben kendime hangi yalanları söylüyordum ben kendimi nasıl aldatıyordum ki o çok sevdiğim bugün sevgiyle andığım adam beni aldatmasın? Ben kendime değer verebiliyor muydum, ben kendime sadık mıydım, ben kendimle bir gün geçirebiliyor muydum ki bu adam benimle bir ömür geçirebilmeye cesaret etsin?

İşte sorumuzun cevabı; evet aşk her şeyi affeder, burada affetmemiz gereken “dışımızda” değildir. İlişkilerimizde tezahür eden her ne varsa bizim kalbimizin yansımasıdır. Dışta olan hiçbir şey bizden bağımsız değildir. Bu yüzden affetmek önce kendimizi affetmek kendimizi hoş görmek ve bağışlamak anlamındadır. Bizler, aşkta veya başka herhangi bir noktada “başka bir kişiyi” yargılama veya “affetme” hakkına sahip değiliz. Tek sahip olduğumuz kendi davranışlarımız, kendi seçimlerimiz ve kendi kendimizi affedebilme özgürlüğümüzdür.

Affetmek neden gereklidir?

Affetmek veya affetmemek arasında bir seçim noktasında duruyoruz diyelim, şöyle hayal edebiliriz birlikte tam önümüzde kocaman bir uçurum var, eğer affedersek sırtımızı dönüp yolculuğumuza devam edeceğiz fakat affetmediğimiz noktada uçurumdan atlıyor olacağız, yani sonunu bilemediğimiz bir bitiş deneyimleyeceğiz… O kör uçurumda düştüğümüz noktada belki kemiklerimiz kırılacak, belki nefes alamayacağız ve belki de yere vurduğumuz anda hayatımız son bulacak… İşte “ben affetmeyeceğim” dediğimizde öncelikle egomuz bizi o uçurumdan tek hamlede aşağıya atmış oldu bile…

Yine affedilecek şeyi “dışarıda” aradık, başkasını hareketleri için yargıladık veya başkasının özgür seçimlerine müdahale etmiş olduk… Kendimizce iyi ve kötülerimize göre onun seçimlerine saygı göstermedik ve hatta “affetmemek” üzere kendi yargılarımızdan çok uzakta gördük… Sonucu düştüğümüz uçurumlar oldu, egomuzun eline düştüğümüz, geçmişte yaşamaya devam ettiğimiz ve her hatırladığımızda kalbimizde biriken kin, nefret, kıskançlık gibi kalbimizin muhteşem temizliğine layık olmayan hisleri memnuniyetle sevgili egomuzun hizmetinde kabul ettik…

Ben de o uçurumlardan düştüm, nasıl diye uzun süre sorguladım, bir insan böyle bir şeyi nasıl yapabilir, neden yapabilir, cevaplar aradım ve evet egom şöyle sordurdu “bana nasıl yapabilir?”. Fakat bu yaklaşım sadece benim kalbimi daha da karartmaktan başka daha da kapatmaktan başka bir şeye yaramamıştı. Ve hatta affetmedikçe büründüğümüz en güzel rollerden biri olan sevgili “kurban” rolü anlayışı beni daha da yoğun bir şekilde ele geçiriyordu; ne de olsa aldatılan taraf bendim, mağdurdum, yapabileceğim bir şey yoktu, benim bu olayda hiçbir sözüm yoktu değil mi? Bana düşen rol neydi affetmemek, kurban olmak, kırgınlıklarla yaşamak, üzülmek, dağılmak, kin tutmak, nasıl oldu nasıl yaptı demek ve buna benzer şu an yazarken bile kendimden nefret ettirebilecek birçok “yargılama” ve “pasif kurban” anlayışını memnuniyetle kabul eden yaklaşım…

Affetmek gereklidir, aşkta affetme yine “kendimizi affetmektir”, bunu gerçekleştirdiğimizde samimiyetle şunu kendimize itiraf edebilmişizdir, her ne yaşandıysa benim isteğimin tezahürüdür, almam gereken dersleri alıyorum, bu dersler için teşekkür ediyorum. Buna aracı olan her şeyi ve herkesi teşekkürler anıyorum. Öncelikle kendimi affediyorum…

İşte bu nokta, yeniden yolculuğumuzun başladığı yani o uçurumun kenarından sırtımızı dönerek, kalbimize sarılıp, yepyeni aşklar için yepyeni bir “biz” olarak umutla, sevgiyle ve inançla yola çıktığımız andır…

Affetmek olmazsa…?

Peki Pınar ben kabul etmiyorum, affetmiyorum diyebilirsiniz. Bu da bir oluş halidir ki en yakından en derin ve en uç üzüntülerle bunu tecrübe etmiş biri olarak şu anınıza ve bu tercihinize sonsuz saygı duymak gerekir. Fakat uzun vadede görmemiz gereken şudur ki, olan her şey geçmişte olmuş ve bitmiştir. Bizler geçmişe dönerek ilişkimizde yaşadığımız kötü bir tecrübeyi yeniden geri getiremeyiz ve hatta bu şekilde sürekli hatırlayarak yeniden ve yeniden hayatımıza aynı tarzda kişileri çekebilir ve aynı tecrübeleri yeniden tezahür ettiriyor bile olabiliriz.

Her türlü ilişkimizde çok aşık olmuş olabiliriz hoşlanmış olabiliriz veya sadece arkadaş kalmış olabiliriz, bizim kadar karşımızdaki kişinin de “bir yolu” vardır, tercihleri vardır, bu dünyada gerçekleştirmesi gereken bir kaderi vardır, yaşam amacı vardır. Bu noktada nasıl kendi hayatımıza saygı duyuyorsak onun da yoluna aynı şekilde saygı duymamız gelişmesi için izin vermemiz ve bizimle olduğu sürede sadece şükürde olmamız gerekir.

Bugün kendimi affetmiş olmasaydım, hayatımda henüz yirmili yaşlarımın başında gördüğüm ilk anda aşık olduğum bu adamla geçirdiğim muhteşem yıllarıma, bana kattıklarına, bana öğrettiklerine, bugün beni ben yapan çok önemli bir aracı olduğuna, gerçekten kalbin ve aklın alamayacağı bir aşk hissini deneyimleyebilmiş olmaya, dünyayı onunla birlikte görüp keşfetme şansı bulabilmiş olmaya, her ne kadar hazin bitmiş olsa da çok severken evlenebilmiş olmaya ve daha burada sayamayacağım kadar çok tecrübeyi edinebilmiş olmama verdiği katkı için sadece minnetlerimi paylaşamıyor olurdum… Cesaretle kendimle yüzleşmeyerek, kendimi affedememiş olsaydım size şu anda bu yazımın içerisinde aşk her şeyi affedemez derdim; kin, nefret, olumsuzluk dolu cümleler yazabilirdim ama kalbim sizlerle samimiyetle paylaştığım bu tecrübem için bile tek bir olumsuz cümle söylemeye bile elvermiyor…

 

Hayat hepimizin için muhteşem bir yoldur, bugün aşk olup da affedemedikleriniz varsa önce kendinize ve kalbinize bir iyilik yapın, cesurca tecrübelerinizle yüzleşin, kendinizi, seçimlerinizi, yaşadıklarınızı, size ulaşan bu muhteşem dersleri, akışları ve güzellikleri affedin… Aşk evet her şeyi affeder, bunu gerçekleştirdiğinizde yol yeniden başlar, siz artık o eski enkazda kalmazsınız, yepyeni bir kalp olarak umutla, heyecanla ve yaşama sevinciyle yeniden “yolunuza” koyulursunuz…

Bol şanslar…

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale