Affetmek üzerine: Her şey insanları olduğu gibi kabullenmekle başlar
Niye benim gibi olamıyorsun? Niye benim gibi düşünüp, benim gibi davranamıyorsun? Niye?
Sinirlenmek üzerine
Cansızlara sinirlenmeyiz, bitkilere de. Hayvanlara sinirlensek bile kabullenir geçeriz. Çünkü onlar hayvandırlar kabulleniriz. Ancaaak: İnsanları kabullenemeyiz, onlara sinirleniriz.
Kaynağı ne olursa olsun sinirimizin merkezinde bir soru vardır: “Niye benim gibi olamıyorsun?”
“Benim gibi olsan, benim gibi düşünüp, benim gibi hareket etsen bütün bunlar olmaz, ben de sinirlenmezdim.”
Durun… Okumayın daha fazla, birkaç saniye düşünün, doğru mu söylüyorum?
Herkes bizim gibi olsa, düşünse, davransa kimseye sinirlenmeyiz değil mi? Ne mutlu bir dünya… Bir düşünün herkes sizin gibi. Trafikte, işte, evde herkes sizin gibi düşünüp davranıyor. Bu şekilde kimseye sinirlenmek yok. Herkes aynı. Yoo, hayır, bu güzel bir dünya değil, çeşitsiz bir dünya, renksiz bir dünya. Çevremizde değişik tipler görmek hoşumuza gider. Sosyalleşme diye buna diyoruz: Başkaları. “Başka”ları. İyi de bu başkaları bizim gibi davranmayınca da çekememezlik çelişki olmuyor mu? Madem başkalarının başka olmalarını isteyeceğiz, onları da oldukları gibi “kabul” etmeyi oğrenmeliyiz. İşimize geldiği zaman değil, işimize gelmediği zaman da…
Alınmak üzerine
Herkes hakkımda başka bir düşünceye sahip olabilir. İnsanların düşünceleri kendilerine aittir. Kendi değerlerinin sonucudur. Beni ilgilendirmez. Onların hepsinin teker teker benim hakkımda ne düşündüğünü anlayıp, bunu istediğim yere çekmeye çalışmak, uğraşılacak şey değil. Onların benim hakkımda düşündükleri, onların düşünceleridir. Ben kendi hakkımda ne düşünüyorsam öyleyim. Gerisi bana ne.
Herkes sizin hakkınızda bir yoruma sahip olabilir. Bu yorum onlara aittir. Onların yaradılışlarına, onların yargı mekanizmalarına, eğitim ve kültürlerine aittir. Size ait değildir, üstünüze alınmayın sakın. En basitinden yemekten sonra geğirmek Çin’de normal. Hadi gidin de yargılayın adamları, kızın, sinirlenin…
Kısacası kişilerin sizin hakkınızda düşündükleri sizi ilgilendirmiyor. Bu yüzden de alınmak diye bir şey yok.
Kabullenmek üzerine
Kabullenmek, kişileri oldukları gibi kabul etmek bir olgunluktur, erdemliktir. Bu erdemliğe erişmek için Hindistan’a gitmeye gerek yok. Mevlana bile “Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün” derken kendini kabullenmekten bahsediyor.
Yürürken önünüzde giden bir çocuk yere çöp atarsa, “Anne babası ona doğru terbiyeyi vermemiş” dersiniz. Yani çocuğu değil, onu o hale getireni yargılarsınız. Suç çocukta değil, onu yaratandadır.
Aynı şekilde insanların da bir yaratanı var: Tanrı.
Bir insanı yargıladığımızda aslen onu yaratanı yargılıyoruz.
“Allahım bu ne yaa, böyle adam yaratılır mı? Sen ne iş yaptın? Oldu mu bu yani?” diyoruz. Komik değil mi? Evet, komiğiz işte. İnsanları yargıladığımızda bu kadar komiğiz. Tanrıyı yargılamak da ne oluyormuş, kimin haddine düşmüş.
Demek ki insanları yargılamak yok, onları kabullenmek var. Onları oldukları gibi, bizden farklılıklarını anlayıp kabul etmek var. İşte huzur içinde, ahenk içinde yaşamanın formülü bu.
Affetmek üzerine
Her posterde “affet” yazıyor, herkes affet diyor. Affet ve rahat et!
İyi de, anladık da, nasıl?
Affettim deyince oluyor mu? Yüz yüze gelip “Seni affediyorum” mu demek gerek?
Hayır. Kesinlike yüz yüze gelmemek gerek.
Affetmek tamamıyla içsel bir olay. Karşınızdakinin bunu bilmesi gerekmiyor, hatta haberi bile olmamalı. Yüzüne söylemek sadece anlamsız ve sonuçsuz bir ego yarışı başlatır.
Kişiyi olduğu gibi kabullenmek onu affetmektir. “Seni olduğun gibi kabul ediyorum, seni veya yaratanını yargılaMAmayı seçiyorum. Sen benden farklısın ve farklı düşünüp davranabilirsin, işime gelmiyor ama kabullenmeyi seçiyorum.”
Yukarıda sinirlenmek, alınmak, kabullenmek gibi hislerin tanımlarını kendimce yapmaya çalıştım. Çünkü affetmek için bunları kavramak gerek, üstüne, şahsına alınMAmak, sinirlenMEmek ve kabullenmek gerek.
Ve bakın hayat ne güzelmiş.
Son bir söz daha: Affetmek bir kişinin olgunluğunu, barışmak ise her iki tarafın olgunluğunu gerektirir.
Sabredin biraz…
İlginizi çekebilir: Geçmiş hikayelerden ders çıkarmak: Finansal başarı üzerine