X

Doğal afetlerden sonra kurumsal tutum nasıl olmalı?

Doğal afetler, salgın hastalıklar ve benzer yıkıcı olaylar, şirketler için bir dizi sorun yaratabilir. Böyle kriz anlarında, yapısal hasardan üretkenlik kaybına ve hatta çalışan yardımına kadar pek çok konu aynı anda ele alınmalıdır. Bu, özellikle pandeminin ardından, hala birçok çalışanın uzaktan çalıştığını düşünecek olursak; doğal afetlere bağlı olarak kişilerin aniden evsiz kaldıkları veya hasarlı bir evleri olduğunu fark ettikleri durumlarda daha da önemlidir. Kişilerin, ilgilenmeleri gereken çocukları, yerinden edilmiş aile üyeleri olması gibi rollerin tamamı, stres düzeylerine katkıda bulunur. İşverenlerin; afetlerin yaralanma, kayıp, evlerin yıkılması veya hasar görmesi, güç kaybı gibi sonuçlarının sadece çalışanlar üzerinde değil, tüm topluluklar üzerinde yaratabileceği kalıcı etkileri anlamaları gerekir.

Her ne kadar mümkün olan en kısa sürede işlerin normale dönmesi fikri cazip gelse de, stresli ve travmatik çalışanları aceleyle işe geri döndürmekten kaçınılması, sanıldığından daha fazla önem taşır. Bu süreçte iş yeri esnekliğinin, ofis içinde ve dışında şefkatli yaklaşımların kişilere büyük yardımı dokunabilir. Çalışanlarınızın duygularını yeniden düzenleyene dek muhtemelen işlerine odaklanamayacaklarını; oraya ulaşmak için de gerekli zamanı ve desteği hak ettiklerini unutmayın.

“İnsan kaynakları”nın ne anlama geldiğini hatırlayın

Şirketlerdeki ilgili departmana “İnsan Kaynakları” denmesinin bir nedeni var. Günün sonunda, her kuruluş insanlarla ilgili. Yani hangi sektörde olursanız olun; bazı insanlarla çalışacak, bazı insanlara hizmet vereceksiniz. Bu nedenle, herhangi bir bir felaket veya kriz meydana geldiğinde, “insan unsuru” iş ve endüstriden daha öncelikli olmalı. Aslında mesele gerçekten bu kadar basit.

Merhamet ve net iletişim, çalışanlar arasında artan dostluk ve sadakat gibi uzun süreli olumlu sonuçlar yaratabilir. İhtiyacı olan kişiler için doğru olanı yapmanız, yalnızca iş gücünüzde değil, müşterilerinizde de yankı uyandıracaktır…

İşte olası bir felaketin ardından şirketin ihtiyaçları ile bireylerin ihtiyaçları arasında doğru dengenin kurulmasına yardımcı olacak birkaç ipucu.

1. Farklı kanallar aracılığıyla sık sık iletişim kurun

Bir felaket sırasında ve sonrasında, çalışanların ofiste neler olup bittiğini ve kendilerinden ne beklendiğini bilmeleri gerekir. Çalışanların değişimle başa çıkmalarına yardımcı olurken, bir miktar normallik duygusunu geri kazanmak da önemlidir.

Bu kritik dönemde, güven ve güvenlik ifade eden açık bir ton kullanarak, aklın sesi ve çalışanlarınızın ihtiyaç duyduğu rahatlığın kaynağı olmayı deneyin. Tutamayacağınız sözler vermek istemeseniz de mesajlarınız destekleyici ve umut verici olmalıdır.

İletişim için şirket çapında ve departman düzeyinde e-postalar, internet sitelerinde yayınlanan mesajlar, iletişim uygulamaları, metinler, sosyal medya hesapları da dahil olmak üzere mevcut her kanalı kullanın. Farklı kanalları aynı anda kullanmak, nerede olurlarsa olsunlar insanlara ulaşmanıza yardımcı olur. Bu, gücün kullanılabilirliğine ve bilgisayarlara, mobil cihazlara erişime bağlı olarak, bir felaket durumunda değişiklik gösterebilir.

Ayrıca çalışanlarınızı düzenli olarak kontrol edin ve onları da aynısını yapmaya teşvik edin. Afetler sırasında elektrik kesintilerinin yaygın olduğunu unutmayın, bu nedenle mesajlarınızı olabildiğince kısa tutun.

2. Sonraki adımlar konusunda net olun

Yıkıcı bir olayın ilk etkisi ve şoku geçtikten sonra, herkesin dikkati hijyen ve restorasyon çabalarına çevrilmeye başlayacak. Bu aşamada, çalışanlarınızı sırada ne olacağı konusunda bilgilendirmeniz özellikle önemlidir. Ekibinizin, özellikle benzeri görülmemiş olaylar için ne beklediğinizi bildiğini varsaymayın. Onlarla iletişiminiz, her şeyi tam anlamıyla ifade etmeli. Örneğin:

  • Önümüzdeki günler/haftalar için çalışma saatleri (Değiştirilmiş veya normal programlar dahil)
  • Uzaktan veya yarı zamanlı çalışma esnekliği (Bu bir seçenekse)
  • Bir felaket nedeniyle işten izin kaydı nasıl yapılır?
  • Okul kapalıysa çocuklarını ofise getirmenin uygun olup olmadığı
  • Müsaitlik durumlarıyla ilgili olarak yöneticilerini ne sıklıkla güncelleme ihtiyacı duydukları
  • Ofisin hangi bölümleri güvensiz veya işlevsel değil (Varsa)
  • Yol koşulları ve trafik çalışma alanları
  • Her zamanki protokolünüz gevşetilmişse, kıyafet kuralları

Bir afetin ardından, yukarıdaki ve bunlara benzeyen tüm konularda çalışanlarınızı güncellemeniz gerekebilir. Ayrıca bir normallik duygusu oluşturmak için mesajlarınızı düzenli bir programa göre göndermeye çalışabilirsiniz (Örneğin her sabah saat 7’de ve her akşam 5’te).

3. Bu zor zamanı, yardımlarınızla kolaylaştırın

Bu gerçeği göz ardı etmenin herhangi bir yolu yok: Bir doğal afet veya başka bir krizden kurtulan çalışanların desteğe ihtiyacı olacak. Şirketinizin çalışan yardımı için tahsis edilmiş özel fonları olabilir. Ancak öyle olmasa bile, çalışanlarınızı onlara yardımcı olabilecek kuruluşlarla temasa geçirerek bu zor zamanı biraz daha kolaylaştırabilirsiniz.

4. Gönüllü çabalarını koordine edin

Afetin üstesinden iyi gelen çalışanlarınız, doğal olarak iş arkadaşlarına ve çevredeki topluluğa yardım etmek isteyecektir. Çalışanlara iş arkadaşlarını ve toplulukları desteklemek için araçlar vermek, doğrudan veya dolaylı olarak etkilenen herkesin hissettiği stresi azaltmaya yardımcı olur. Çalışanların, diğer çalışanları ve toplumu desteklemek için şirketleriyle işbirliği içinde olması, ayrıca bir gurur ve amaç kaynağı oluşturur.

5. Nazikçe ‘almaya’ teşvik edin

Felaketler ve krizler genellikle durumu yardımsever insanların aleyhine çevirir. Her zaman başkalarına yardım etmeye alışkın olan insanlar, aniden kendilerini önemli bir yardıma ihtiyaç duyarken bulabilirler. Doğuştan verici insanlar için, yardımları alan taraf olmak genellikle daha zordur. Bu yüzden ekstra desteğe ihtiyacı olan çalışanlara, yardım kabul etmenin sadece travmalarını atlatmalarına yardımcı olmayacağını; aynı zamanda gönüllülere ve bağışçılara da bir amaç ve tatmin duygusu vereceğini hatırlatın.

6. Sağ kalanın suçluluğu durumunu ele alın

Bir felaketten doğrudan etkilenmemiş insanların, sağ kalanın suçluluğu (survivor’s guilt)sağ kalanın suçluluğu (survivor’ yaşaması oldukça alışıldık bir durumdur. Başkalarının bu kadar büyük ölçekte acı çektiğini gördüğümüzde, genellikle kendimizi suçlu hissederiz. İş arkadaşlarımız, yakınlarımız ve ailemiz bu kadar trajik bir şey yaşarken biz neden hayattayız?

Ekibinize bu suçluluğun kimseye faydası olmadığını hatırlatın. Bu duygudan kurtulmak için enerjinizi başkalarına yardım etmeye harcayın. Bir başkasına yardım etmeye, minnettarlığınızı göstermenin bir yolu olarak bakın. Ayrıca sağ kalanın suçluluğunun zihinsel sağlığı da etkileyebileceğini unutmayın. Hatta bazı ekip üyeleri, sevdiklerinin kaybından kaynaklı açık bir keder içinde olabilir. İnsanlara, kendilerine bakmaları için alan tanıyın.

7. Yaşanan travmayla anlayışlı bir şekilde başa çıkmayı deneyin

Çalışanlar işe döndüklerinde “Kendimi çok işe yaramaz hissediyorum. Burada oturup bunu yapmak yerine orada insanlara yardım ediyor olmalıydım” gibi son derece insani düşünceler içinde olabilirler. Sizin yanıtlarınız ise aşağıdaki şekillerde olmalıdır:

Onlara halihazırda yaptıkları yardımları hatırlatın. Bu, ister ihtiyacı olan bir komşuya yemek yapmak olsun, ister yardım kuruluşlarında görev almak; yaptıkları iyi işleri takdir edin.

Her insanın, özellikle de içedönüklerin, bu tür şeyler hakkında konuşmaktan çekinebileceğini unutmayın. Bazı insanlarla bu konuşmaları özel olarak yapmanız gerekebilir.

Unutmayın, iyileşmek bir maratondur, kısa mesafe koşusu değil!

Bir afetin ardından kurtarma çalışmaları haftalar, aylar ve hatta bazen yıllar alır. Bu da işleri yoluna koymaya çalışırken bunaltıcı hale gelebilir. Bu yüzden kendinize, çalışanlarınıza ve şirketinize ayak uydurmanız son derece önemlidir.

Yaşanan olayın bir sonucu olarak, herkesin değiştiğini unutmayın. Birçok insan, kendi kayıpları veya çevresindekilerin kayıplarıyla günlerce veya haftalarca uğraşarak travma geçirmiş olabilir. Bazıları insanların yıkılan yaşamlarına ilk elden tanık olmuş veya vefat etmiş sevdiklerine bakmış olabilir… Hiçkimse, bu büyüklükte bir yıkımı kolay bir şekilde atlatamaz.

Bununla birlikte “normale dönmek” için de belirlenmiş bir zaman çizelgesi bulunmuyor. Her insan acının içinden farklı şekilde geçer. Bu nedenle bir felaketi takip eden haftalar boyunca, ekibinizin sağlığını kontrol edin. Onlarla ilgili “yolunda gitmeyen” bir şey olduğunda, muhtemelen bunu fark edebileceksiniz. Bunu hafife almayın. Eğer varsa çalışan yardım programınızı ve kullanabilecekleri diğer kaynakları, gerekli sıklıkta onlara hatırlatın.

Kaynaklar: insperity, sofi

Peki, konunun uzmanları bu konuda ne düşünüyor?

Uplifers yazarları arasında yer alan; Profesyonel Koç & Eğitmen Görkem BakkaloğluProfesyonel Koç & ve Uzman Psikolojik Danışman Merve Dökmeci‘ye biz sorduk; onlar yanıtladı. Katkıları için çok teşekkür ediyor; yanıtlarını değiştirmeden sizlerle paylaşıyoruz:

1. Deprem sürecinde çalışanlar için şirketler ne gibi destekleyici adımlar atabilir?

Uzman Psikolojik Danışman Merve Dökmeci:

“Deprem gibi toplumun büyük bir bölümünü etkileyen doğal afet ve kriz durumlarında kurumların her şeyden önce yaşanan durumu insan odaklı bir yaklaşımla ele almaları; yani çalışanlarını çok iyi tanıyor olmaları, yaşanan durumun kendi çalışanlarını nasıl etkileyebileceğine dair az da olsa bir fikir sahibi olmaları, çalışanlarının psikolojik ihtiyaçlarını doğru araçlarla topladıkları verilere göre analiz edip önceliklendirmeleri ve alacakları aksiyonları bu veriler doğrultusunda planlayarak harekete geçmeleri gerekiyor. Panikle, sırf bir şey yapmış olmak için plansızca alınan kararlar kaynakların boşa harcanmasına neden olabiliyor. İdealinde çalışan ruh sağlığına ve esenliğine dair çalışmaları kriz durumu ortaya çıktığında değil, önleyici ve sürdürülebilir aksiyonlarla kurum kültürüne entegre etmek atılabilecek en doğru adım.

Psikolojik ilkyardım, travma, kayıp ve yas, bireyler arası iletişim, kapsayıcı kurum kültürü oluşturma gibi spesifik temalarda, tüm çalışanların katılımına açık psiko eğitim ve seminer çalışmalarının yanı sıra ortak deneyimlerden geçen çalışanların duygu ve düşüncelerini paylaşmalarına alan açan küçük grup çalışmaları da ihtiyaç analizleriyle paralel şekilde düzenli olarak sürdürülmeli. Bunun da ötesinde her bireyin olayları algılama şekli, baş etme kapasitesi, mizacı, geçmiş deneyimleri, yaşam tarzı, o an yaşamında neler olup bittiği birbirinden çok farklı. Dolayısıyla her çalışanın depremden ne kadar etkilendiği, bu etkinin ne kadar süreceği, neye ihtiyaç duyduğu yaşamındaki pek çok değişkene bağlı. Bu nedenle kurumların çalışanlarının destek süreçlerine bireysel farklılıkları gözeterek yaklaşmaları ve psikolojik danışmanlık, psikoterapi gibi bireysel destek alabilecekleri kaynaklar sunmayı
önceliklendirmeleri gerekiyor.”

Profesyonel Koç & Eğitmen Görkem Bakkaloğlu:

“Adana bölgesinde faaliyet gösteren santralimizdeki çalışanlarımıza, hem kendileri hem de yakınları için maddi yardımda bulunduk. Kaza ve kayıplarını giderebilmeleri için izin verdik ve sürekli iletişim halinde bulunarak moral ve motivasyonlarını destekledik. Bence bu süreçte şirketlerin çalışanına ne kadar değer verdiğini göstermesi, sadece gidip geldiği maaş aldığı bir yer değil, bir aile olduğumuzun ve takımın önemli bir parçası olduklarını içtenlikle hissettirmek gerekir.”

2. Depremden direkt olarak etkilenen çalışanlar için şirketler ne gibi katkılar sunabilir?

Uzman Psikolojik Danışman Merve Dökmeci:

“Öncelikle tüm çalışanlar gibi depremden doğrudan etkilenen çalışanların da ihtiyaçlarını doğru analiz etmek gerekiyor. Barınma, beslenme, güvenlik gibi temel ihtiyaçlar karşılanmadan psikolojik destek sunmaya çalışmak faydadan çok zarar getirebiliyor. Kurumun gündemiyle/değerleriyle kendi gündeminin/değerlerinin farklı noktalarda olduğunu görmek çalışana kendisini görülmemiş, anlaşılmamış, yalnız ve çaresiz hissettirebiliyor. Doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenen kişilerin travma, kayıp ve yas süreçlerine saygı duymak, içinden geçtikleri deneyimi sindirebilmeleri için alan vermek ve zaman tanımak, iş yaşamıyla ilgili beklentileri en aza indirmek, bir yandan da rutinlerine geri dönmelerini kolaylaştıracak küçük adımlarla yaşamın olağan akışına yeniden uyumlanmalarını sağlamak kurumların çalışanlarına sunabilecekleri katkılardan bazıları.”

Profesyonel Koç & Eğitmen Görkem Bakkaloğlu:

“Maddi manevi kayıpları çok ağır olan ve travmatik süreçleri belki de çok uzun yıllar tedavi gerektirecek çalışanlar için maddi desteğin yanı sıra, bu felaketin psikolojik tarafını atlatabilmeleri için manevi ve tıbbi psikoloji destek sağlanmalı veya sağlanması için desteklenmeli.”

3. Şirketlerin deprem gibi doğal afetlerin ardından çalışanların gönüllü çabalarını desteklemeleri neden önemli?

Uzman Psikolojik Danışman Merve Dökmeci:

“Depremden doğrudan etkilenmeyen çalışanların doğrudan etkilenen çalışanlarla insani temasını odağına her türlü girişimi desteklemek bu dönemde kurumların çalışanlarına sunabileceği en güzel destek. Herkesin kendi becerilerini ve kaynaklarını kullanarak ‘işe yaradığını’ hissetmesi ve parçası olduğu ekosisteme katkıda bulunması sadece doğrudan etkilenen kişiler için değil herkes için iyileştirici, güven ortamının yeniden inşa edilmesini, bireylerin kendilerini daha güçlü hissetmelerini sağlayan bir deneyim olacaktır. Yöneticilerin ya da diğer çalışanların doğrudan etkilenen çalışanları önce dikkatle gözlemleyerek ihtiyaçlarını anlamaları ve bu ihtiyaçlara cevap verebilecek çözümler üstüne birlikte düşünmeleri, duyulma ihtiyacının giderilmesi için herkesin birbirini dikkatle ve şefkatle dinlemesini sağlayabileceği iletişim kanalları oluşturmak, hepsinden de önemlisi samimiyet ve içtenlikle bağ kurmaları, kendi duygularını sansürlemeden paylaşmaları, teselli etme çabasına girmeden ve ‘Hepsi geçecek, zamanla daha iyi olacaksın’ gibi gerçekliği yansıtmayan söylemlerden kaçınarak iletişimde olmaları herkes için bu dönemin en az ‘hasarla’ atlatılmasını sağlayacaktır.”

Profesyonel Koç & Eğitmen Görkem Bakkaloğlu ise bu soruyla ilgili olarak; ‘şirketlerinin Kahramanmaraş depreminin ardından çalışanlarının gönüllü çabalarına destekte bulunduğunu; onlara gıda ve giyecek yardımı, deprem bölgesine ise konteynır yardımı yaptığını’ belirtti.

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale