Sabahın erken saatlerinde kalkıp gençlerle dolu “jeepney”e atlıyor ve sahile doğru yola çıkıyorsun. Herkesin yüzünde sabah mahmurluğu ve de gizlenemeyen bir heyecan okunuyor. Sahilde bekleyen tekne dalış için gelen gençleri toparlayıp denize açılırken sen de birkaç gün içinde bu botta yer almanın hayaliyle palmiye ağaçlarının altındaki hamaklardan birine uzanıp dalış ders kitabın elinde, dalış hocanı beklemeye başlıyorsun.
Dalgaların sesi ve hamağın sallantıları arasında palmiyelerden birinin üstünde gördüğün tabela bir kahkaha atıp nerede olduğunu bir daha idrak etmeni sağlıyor. “Dikkat, Hindistan cevizi düşebilir!” cümlesinin ciddi bir uyarı olduğu ve başka bir tehlike olasılığının aklına gelmediği bu yer Filipinler’in şehirlerinden biri, Dumaguete.
Adaların ülkesi Filipinler’i keşfetmek için yola çıktığında karalardaki güzelliklerin ötesinde bütün gizemiyle seni bekleyen bir yer daha var; suyun altındaki dünya. Su altı canlılığı açısından çok renkli ve zengin olan Filipinler, dalgıçların hayallerini süsleyen dalış noktalarından birkaç tanesine birden ev sahipliği yapıyor. Yeni şeyler keşfetmek için taa bu kadar uzaklara gitmişken neden kendine yeni bir gezi hedefi koymayasın? Su altındaki gizemli hayat sadece bir dalış sertifikası uzaklığında seni bekliyor.
Bu yeni seyahat hedefi doğrultusunda en kaliteli eğitim, en uygun fiyat, dalış kursları ve hocaları hakkında en pozitif yorumlar ve en güzel dalış noktalarına yakınlığı gibi birkaç farklı kriteri baz alan birkaç günlük araştırmanın sonunda dalış öğrenmek için en iyi nokta belirleniyor; Dumaguete. Dumaguete, Cebu adasının hemen yan tarafındaki pek de turistik olmayan adanın büyük şehirlerinden biri. Filipinler’in hatırı sayılır üniversitelerinden birine ev sahipliği yapan bu öğrenci şehrinde bir hafta geçirmek turistler için hazırlanan göz boyamalardan uzak yerel yaşamını görmek için harika bir fırsatı yaratıyor.
Dumaguete’deki zaten az olan gezginlerin buluşma noktası şehrin en büyük hosteli olan Harold’s Mansiyon. Bu hareketli mekan ucuz konaklamanın yanı sıra çiçeklerle çevrili, manzaralı büyük terasıyla diğer gezginlerle tanışmak ve buradaki partilerde keyifli vakit geçirmek için de harika bir seçim. Aynı zamanda küçük bir dalış okuluna sahip olan bu hostel, hem dünyanın sayılı dalış noktalarından sayılan “Apo Reef”e günlük dalış turları düzenliyor hem de dalış meraklılarına sertifikalı dalış dersleri veriyor. Ders derken bildiğimiz dört duvar arası derslerle uzaktan yakından alakası yok tabii ki. Dalış hocasının anlattıklarını dalga sesleri eşliğinde dinleyip pratik için suyun altına dalıp çıkıp biraz güneşin altında kuruyup dinlenme sonrasında yeniden dalıp çıkmalarla geçiyor günler. Her dalışta denizin altında keşfettiğin şeyleri ve bunun heyecanını anlatmıyorum bile, bu başlı başına ayrı bir yazının konusu.
Suyla bu kadar haşır neşir olduğun günün sonunda şehre döndüğünde aklındaki tek şey karnından gelen açlık çığlıkları oluyor. Bu sesleri yatıştırmanın en güzel yolu koşarak “Neva’s Pizza”ya gidip kendini harika bir pizzayla ödüllendirmek. Burada, parmaklarını yedirecek kadar lezzetli el yapımı pizzalar, kimseyle paylaşmak istemeyip son dilimleri başkası almasın diye ellerinle saklayacağın kadar büyük bir bencilliğe itiyor seni. Pizzaların ortaya söylendiği masalarda herkesin çaktırmadan önüne çektiği tabakların bir sağa bir sola kayışını eğlenceli bir şekilde izliyorsun. Bu pizzaların harika tadının bir sırrı da var, alışılmışın aksine mozzarella yerine cheddar peyniri kullanılıyor ve bu pizzaya alışık olmadığın enfes bir tat veriyor. Genellikle ailelerin ve arkadaş gruplarının tercih ettiği, sıcacık bir ortamı olan bu restoranda kimse pizzalar arasında seçim yapamadığı için genelde menüdeki tüm pizzalar birden sipariş ediliyor ve masalar uçtan uca pizzayla doluyor. Oh, tabii ki dev sürahilerde Filipinlilerin favori içeceği buzlu çaylar da pizzalara eşlik ediyor. Bu restorana gelirsen menün belli, cheddarlı harika bir pizza yanında buzlu çay ve sonra elmalı tatlı ile taçlandırılacak.
Gündüzleri şehri tanımak için dışarı çıktığında hareketli bir insan kalabalığıyla karşılaşıyorsun. Arabaların tek tük olduğu caddeler, motorlar ve “tricycle”ların vızıltısıyla dolu. Tricycle’lar; bir motorun, sonradan eklenen metal bölmeyle 5-6 kişinin sığabileceği havadar bir toplu taşıma aracına dönüşmüş hali. Şoförler jeepneylerde olduğu gibi, araçlarını rengarenk boyayıp kamyon arkası yazılarıyla donatarak romantiklikte ve dikkat çekicilikte birbiriyle yarışıyor.
Şehirde minik birkaç alışveriş merkezi, küçük dükkanlar ve bol bol cafe ve restoran var. Şehrin tam göbeğinde gündüzleri bir pazar kuruluyor. Bu pazarda, el işi hatıralık objeler, kurutulmuş balık ve sebzelerin ağırlıkta olduğu yiyecekler ve hayal edemeyeceğin kadar çok çeşit muz bulabilirsin; bildiğin muzun kırmızısı, yeşili, sarısını ve hatta “saba banana” denen sadece pişirilerek yenebilen bir muz çeşidini de.
Bir öğleden sonrasını şehrin en kalabalık noktası olan Rizal Boulevard ve etrafı için ayırmalısın. Şehrin en popüleri olan bu cadde, deniz kenarında boylu boyunca uzanıyor. İlk durağın caddenin en meşhur pastanesi Sans Rival olsun. Burada denize nazır keyif yapıp pastanenin spesiyali “silvanas butter piece” isimli tatlıyı deneyip enerji depolayabilirsin. Sonrasında şehrin en tarihi yapısı olan “Dumaguete Katedrali”ne de bir göz atabilirsin. Eğer yılbaşına yakın bir zamansa bu minnak katedralin etrafında küçük bir panayır oluyor.
Deniz boyunca uzanan Rizal Boulevard caddesinde özellikle gün batımında deniz ve güneşin renklerinin dansını görmek için uzun bir yürüyüş yapabilirsin. Tam da herkes bu caddeye akın ettiğinde yolun kenarları sıra sıra plastik masa ve sandalyelerle donatılıp seyyar bir restorana dönüşüyor. Masalarından birinde yer kapıp deniz manzaralı lezzetli bir akşam yemeği yiyebilirsin.
İlginizi çekebilir: Enerjisi hiç bitmeyenlerin ülkesi Filipinlerin salaş ve samimi adası Cebu