X

Acıyı ve üzüntüyü bastırmanın size neler yapabileceğini biliyor musunuz?

Hepimizin üzüntü ve kederle başa çıkmak için geliştirdiği, kendine özgü yöntemleri var. Bazıları için bu yöntem, duygulardan kaçmak ve acıyı belli etmemek. Peki duyguları bastırmanın size neler yapabileceğini biliyor musunuz? Muhtemelen daha önce bastırılmış duyguların fiziksel ve zihinsel sağlığınız için zararlı olduğunu duymuşsunuzdur. Zihinsel zararları tahmin etmek, bir nebze daha kolay. Ancak yakın zamanda yapılan bir bilimsel çalışma, tüm başa çıkma mekanizmalarının aynı olmadığını, duygularımızı bastırmanın zihinsel etkisinin yanı sıra, bir dizi olumsuz fiziksel etkisinin olabileceğini ortaya koydu.

Acıyı bastırmak, vücutta enflamasyona yol açabilir

Psychosomatic Medicine‘de yayınlanan bilimsel çalışma, tamamı yakın zamanda eşini kaybetmiş yaklaşık 100 kişilik bir grubu inceledi. Araştırmacılar, bireylerin bu acıyla nasıl başa çıktıklarını ve ne tür davranışlar sergilediklerini (1’den 7’ye kadar bir ölçekte derecelendirerek) öğrenmek için katılımcılarla anket yaptılar.

Enflamasyon bağlantısı ise katılımcılardan alınan kan örneklerine bakılarak tespit edildi. Araştırmacılar, acıyla duygularından kaçınarak, özellikle duygularını özgürce ifade etmeyerek başa çıkan insanların, kandaki enflamasyonun belirteçleri olan sitokin düzeylerinin daha yüksek olduğunu gördüler.

Duyguları yaşamak, uzun vadede daha çok yardımcı olabilir

Bazen bizi üzen veya canımızı yakan şeyleri görmezden gelmek cazip gelse de bu çalışma, duygularımızı kabul etmenin ve onların akmasına izin vermenin zamanla zihinsel ve fiziksel durumumuz için daha sağlıklı olabileceğini öne sürüyor. Araştırma aynı zamanda tüm başa çıkma stratejilerinin eşit olmadığını da gösteriyor. Araştırmacılara göre, kayıp ya da benzeri ciddi bir duygusal olay yaşadıktan sonra, duyguların serbest akışına izin vermemiz sandığımızdan da önemli olabilir.

Tüm bunlara ilave olarak, enflamasyonun zihinsel sağlığımızı etkileyebileceğini, hatta depresyon veya kaygının temel nedeni olabileceğini biliyoruz. Bu nedenle kaygıyı ve zihinsel yükümüzü artırmadığımızdan emin olmamız önemli. Üzüntü veya kederle mücadele ediyorsak, çeşitli stratejilerden yardım alarak duygularımızı yaşamanın bir yolunu bulmalıyız.

Neden duygularımızı bastırmaktan vazgeçmeliyiz?

Acı verici duygularla başa çıkmaya çalışırken kaç kez şu cümleyi duydunuz? “Bu kadar hassas olmayı bırak. Gerekirse içine at ve yoluna devam et.” Başkalarının size acınızı kalbinize gömmenizi söylemesi, kendinizi ve vücudunuzun size göndermeye çalıştığı mesajları sorgulamanıza neden olur. Sadece bugün kaç kez sosyal medyada gezinerek veya Netflix’e gömülerek size acı veren bir duyguyu uzaklaştırmaya çalıştığınızı düşünün… Dikkat dağıtıcı unsurlarla ve duygular hakkında söylenen yanlış yorumlarla dolu bir dünyada, çoğu insanın hissetmekten neden bu kadar fazla korktuğunu anlamak hiç de zor olmasa gerek.

Çoğumuza, duygularımızı görmezden gelmemiz, inkar etmemiz ve onlardan kaçınmamız öğretildi. Oysa bu bir klişe gibi gelse de duygular, iyileşmemize yardımcı olurlar. Hissettiğimiz duygular için -buna acı ve keder de dahil- kendimizi bastırdığımızda ve eleştirdiğimizde, bunun bedelini sağlığımızla ödeyebileceğimizi unutmayın.

1. Duygulardan kaçınmak onları daha güçlü hale getirir

Yani kaçmak faydasız! Texas Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaTexas Üniversitesi’, duygularımızdan kaçındığımızda aslında onları daha da güçlendirdiğimizi ortaya koydu. Bu da fiziksel ve zihinsel rahatsızlıkları da içine alan sayısız sağlık sorununa neden olabilir.

2. Zihinsel karmaşa yaratır

Duygularınızı bastırdığınızda, kafa karışıklığınız artar ve vücudunuzu derinden incitmiş olursunuz. Duygularımız, vücudumuzun bizi harekete geçirme yoludur. Çok ilkel bir düzeyde, bedenimiz bizi her zaman güvende tutmaya çalışır. İlkel atalarımız iç seslerini dinlemeyi öğrendi, çünkü bunu yapmak onları olası saldırılardan koruyordu. Günümüzde bize saldırabilecek vahşi hayvanlardan kaçmasak da, bir duyguya tepki vermek ve onu işlemek, bizi hem fiziksel hem de zihinsel tehlikelerden koruyabilir. Elbette bugünün dünyasında, bedenlerimizin bize ne söylemeye çalıştığını duymak zor. Yine de bu mesajları görmezden geldiğimizde, daha çok acı çekebileceğimizi unutmamalıyız.

3. Fiziksel strese; kalp hastalıkları, otoimmün bozukluklar gibi ciddi rahatsızlıklara yol açabilir

Araştırmalar, duyguları bastırmanın yüksek kalp hastalığı oranlarının yanı sıra otoimmün bozukluklar, ülserler, IBS ve gastrointestinal sağlık komplikasyonları ile ilişkili olduğunu gösteriyor. İster öfke, ister üzüntü, keder veya hayal kırıklığı yaşıyor olun, bu duyguları bir kenara itmek aslında vücudunuzda fiziksel strese yol açar. Bilimsel çalışmalar, duyguları bastırmanın yüksek kortizol seviyeleriyle bir ilişkisi olduğunu ve kortizolun daha düşük bağışıklığa, toksik düşünme kalıplarına yol açtığını gösteriyor. Zamanla, tedavi edilmeyen veya fark edilmeyen stres ise diyabet riskinde artışa, hafıza sorunlarına, kaygı ve depresyona yol açabilir.

4. İlişkilere zarar verebilir

Duygularıyla dürüstçe yüzleşmeyi düzenli olarak reddeden insanlar, aynı zamanda sosyal ilişkilerinde daha fazla zorlukla karşılaşabilirler. Başkalarına gönderdikleri sinyallerin daha az farkındadırlar ve genellikle daha tepkiseldirler. Kendilerinden kopuk olurlar, bu da izolasyon duygularına yol açabilir ve ilişkilere olumsuz yönde etki edebilir.

5. “Savaş ya da kaç” tepkisine saplanıp kalmanıza neden olur

Duygularını bastıran bir insanın mesafeli, soğuk veya düşük enerjili olabileceğini hayal edebilirsiniz. Ama bu, tüm senaryolarda böyle görünmeyebilir. Aksine, duygularımızı ve onlara neyin sebep olduğunu derinlemesine anlamaktan kaçınmak, “savaş ya da kaç” tepkisine saplanıp kalmamıza neden olabilir.

Bir olay, duygusal bir tepkiyi tetikler, aniden olumsuz olan her şeyi saplantı haline getirebilir ve olabilecek en korkunç senaryoların gerçekleşeceğine kendimizi inandırabiliriz. Hissedilen korku, vücudun stres tepkisini tetikler ve bizi yüksek bir uyarılma durumuna iter. Sonuçta kortizol yükselir, kalp atış hızı ve kan basıncını yükselten norepinefrin adlı bir kimyasal tetiklenir. Korkuya o kadar kapılırız ki, bizi bu tepkiye iten şeyi tam olarak anlamak için zaman ayıramayız. Böylece stres etkenini doğru yorumlamamız da daha zor bir hal alır.

Duygularımızla nasıl daha sağlıklı bir ilişki geliştirebiliriz?

İnsan olarak hepimiz duygularımızı dinlemenin -özellikle acı gibi zorlayıcı olanları- korkutucu olabileceğini biliyoruz. Hatta belki de hayatlarımızın çoğunu onlardan kaçınarak geçirdik. Ancak bu, gerçekten sağlıksız. Bunun yerine, uzmanların önerdiği becerilerden birkaçını kazanmaya çalışmayı deneyebiliriz. Amacın, yavaş ilerlemek olduğunu unutmayın.

  • Nefes alın: Gün boyunca nasıl hissettiğinizin farkına varmak için bir dakikanızı ayırın. Gergin misiniz? Eğer öyleyse, bunu vücudunuzun neresinde hissediyorsunuz? Derin mi yoksa sığ nefesler mi alıyorsunuz? Birkaç derin nefes, size nasıl hissettiriyor? Bunu yapmak, duyguların vücudunuzda nerede sıkışıp kaldığını belirlemenize yardımcı olabilir. Ardından diyafram nefesi alarak (midenizi dışarı iterken derin nefes alma) vagus sinirinizi etkinleştirebilirsiniz. Bu sinir, duyguları düzenlemekten sorumludur ve duygularımızın yoğunluğuna masaj yapmayı sağlar.
  • Her seferinde bir duyguyu tanımlayın: Beynin duygusal merkezi olan amigdala, duygularınızı bastırmaya çalıştığınızda mantıksız bir düşünce sürecinde sıkışıp kalır. Sizi neyin rahatsız ettiğini belirlediğinizde ise (Şu anda stresli hissediyorum) ön lobunuz çalışmaya başlar. Bu beyin bölgesi, problem çözmeye yardımcı olur, deneyiminizi onaylar, bu da kendinizi daha iyi hissetmeye başlamanıza yardımcı olabilir.
  • Kendinize karşı şefkatli olun: Kendimize karşı nazik olduğumuzda, kortizol akışını durdurabilir ve duygularımızı sağlıklı bir şekilde düzenleyebiliriz. Öz-şefkat, yatıştırıcı ve sakinleştirici bir hormon olan oksitosin salınımı için güçlü bir tetikleyici olabilir. Bu yüzden duygularınızı kabul etme yolculuğunda, kendinizle tıpkı bir çocukla veya çok sevdiğiniz bir arkadaşınızla konuşurmuş gibi konuşun.

Kaynaklar: mindbodygreen, webmd

İlginizi çekebilir: Duygusal farkındalık: Duyguları tanımak ve altında yatan ihtiyaçları fark etmek

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale