Gönül dili Türkçenin ölümsüz ismi Yunus Emre asırlar öncesinden yansıttığı bilgeliğiyle bizlere ışık tutmaya devam ediyor. Arı, duru diliyle gönüller yapmaya gelmiş, gerçeğe aşık Anadolu erenlerinden, evrensel bir değerimiz bizim Yunus. Şiirleri dönem dönem yasaklanmış, dönem dönem de reform hareketlerine ilham olmuş bir ulu çınarımız. 2021 yılının UNESCO tarafından Yunus Emre’nin 700. anma yıldönümü olarak ilan edilmesiyle uluslararası etkinliklerle de anılıyor Yunus.
Risâletü’n-Nushiyye, yani Nasihatler Kitabı adlı eserindenRisâletü’ öğütler paylaşacağız bu yazımızda. Eserin günümüz Türkçesine uyarlanmış haline bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Yunus öğütlerine insanın yaradılışını ve doğasından gelen özelliklerini betimleyerek başlar. Onun deyimiyle Padişah’ın, yani başlangıçsız, sonsuz, sınırsız, bir ve tek olanın bilgeliği ve yaratım gücüyle insanın ateş, su, toprak ve rüzgardan nasıl oluştuğunu açıklar. Padişah önce toprakla sudan adem isimli bir cisim yaratır. Rüzgar kurutur, ateş ısıtır onu ve ısınınca:
Can girdi bedeni aydınlattı,
Ten de canın canına neşe kattı.
Yunus devamında insanı oluşturan dört ana unsur ve canla gelen özellikleri sıralar:
Toprakla gelen nitelikler sabır, hoş huy, güven (tevekkül) ve yüceliktir.
Suyla gelen haller temizlik, cömertlik, incelik (lütuf) ve kavuşmadır (visal).
Rüzgarla gelen hevesler yalan, ikiyüzlülük (riya), sabırsızlık ve nefestir.
Ateşle gelen felaketler şehvet, büyüklenme (kibir), açgözlülük ve kıskançlıktır (haset).
Canla gelen özellikler ise utanma, ahlak, üstünlük ve birliktir.
Aklın ve imanın türlerine değinerek devam eder öğütlerine. Aklın somut, soyut ve kolektif türleri olduğu gibi imanın da bilme, görme ve olma düzeylerinde türleri vardır. Ona göre cennet Padişah’ın yücelik (kerem) ışığından, cehennem ise adalet ışığındandır. Toprak, padişahın nurunun; su, hayatının; rüzgâr, heybetinin; ateş de öfkesinin ışığındandır. Toprakla suyun yeri cennet, ateşle rüzgârın yeri cehennemdir.
Kitabında soyut kavramları eşsiz benzetmelerle anlatmıştır Yunus. Ateş ve rüzgarla gelen 9 binbaşı ve 9.000 erden oluşan Sultan Nefs’in ordusunun amacı beden ülkesini ele geçirerek esir ettikleri kişileri geldikleri yer olan cehenneme götürmektir. Su ve toprakla gelen 13 binbaşı ve 13.000 erlik Sultan Ruh’un ordusu ise kurtardıkları kişileri cennete götürmektedir. Akıl adaletli ve başı belada olanlara yol gösteren ulu bir sultandır.
Can’la gelen 4 kişi ve 4.000 erin amacı ise “cennet cennet dedikleri / birkaç köşkle birkaç huri / isteyene ver onları / bana seni gerek seni” diyenleri Hakk’ın cemaline gark olmaya (yüz güzelliğine dalmaya) götürmektir. Ve Yunus bizi kendimizi sorgulamaya iten sorusuyla bitirir bu bölümünü öğütler kitabının:
Bil bakalım hangi bölüktensin?
Hangisinin sözünü tutarsan o bölüktensin.
Kitaba sözlerini daha da açarak öğütlerinin özünü aktardığı destanlarla devam eder bizim Yunus.
Akıl ve ruh destanında 13 bin kişilik Hakk’ın askerleriyle, 9 bin kişilik Nefs (ego, sahte benlik) askerlerinin savaşından bahseder. Amaçları beden ülkesini ele geçirmektir. Nefsin 9 çocuğundan en büyüğünün adının hırs olduğunu belirtir. Doyumsuzluk ve hırs yüzünden yoldan sapanlardan, hırs askerleri tarafından zindana atılanlardan bahseder ve der ki:
Sual ettim bunlara: “Kimsiniz siz,
Büyüğünüz kim, kimin nesisiniz?”
Dediler: “Hepimiz nefs kullarıyız
Pek çoğumuz da hırs ulularıyız.”
Açgözlünün yeri Cehennem olur,
Orada olan nasıl huzur bulur?
Ve zindandakiler aklın öğütlerini dinleyerek kendilerine gelmeye başlarlar. Nefsin “bugün, yarın” diye aldatışlarını fark ederler. Ve binbaşı hırsın karşısına zafere susamış askerleriyle komutan kanaatin (yetinme) çıkmasıyla kaçışmaya başlar nefs ordusunun askerleri. Şehir kanaat ordusunun kesintisiz hücumlarıyla hırsın istilasından kurtulur böylelikle, huzura ve bolluğa erişir halk. Kim midir erişenler?
Erenlerdir bu dirliğe erenler,
O yârin yüzünü mutlak görenler.
Gerçekte bunlar ölmeyip kalırlar,
Zira her dem yeni kısmet alırlar.
Kibir destanında devam eder Yunus bilgece öğütlerine. Tahta geçen Kanaat’e Akıl, casuslarıyla haber gönderir. Kaçan haramilerin dağdan tekrar inerek şehre saldırabileceklerinden dem vurur. Bir diğer büyük düşman olan kibre (kendini beğenme, başkalarından üstün tutma) karşı uyarır. Der ki:
Kendinden başka kimseyi beğenmez,
Yüksek yerde durur aşağı inmez.
Nice tahta çıkanlar yere düştü,
Nice “ben” diyene sinek üşüştü!
Kendinden uzak tut kibr endişesin,
Kibre uyarsan uzağa düşersin.
Ve ekler:
Büyüklük taslama lanet alırsın,
Kovulmuşlarla bir olur kalırsın
Sakın olmayasın kibirle yoldaş,
Kibri nerde görürsen orda savaş.
Hırsı yenerek tahta geçen kanaatin bu seferki düşmanı tahmin edilebileceği üzere kibirdir. Kibir büyüklenme, kendini beğenme gibi silahlarıyla durmadan saldırıya geçmiştir. Kibir üstün geldikçe yoldan çıkmaya ve gönüllerden düşmeye başlar kanaat. Artık kibrin esiri olmuştur. Akıldan yardım istemekten başka çaresi kalmamıştır. Akıl da kibrin karşına tevazuyu (alçak gönüllülük) çıkarır. Tevazuyu görmesiyle kaçması bir olur kibrin. Tevazunun faydalarını ve erdemlerini sayar Yunus:
Tevazu edeni define bekler,
Yüce yer gözeten derde dert ekler.
Kanaat ve tevazunun çok iyi bir ikili olduklarından bahsettikten sonra, kibir destanını sözü kendine döndürerek şöyle bitirir:
Yunus tevazuyu çok beğendin sen,
Bu yüzdendir aşk makamına geçmen.
Farizadır sana, sen seni sakın,
Kim ola sencileyin sana yakın?
Halk içinde yüzünü yere bırak,
Bu durum kibir ehline çok uzak.
Hatadır, her işini uygun sanma,
Sebil ol herkese, bir dem usanma.
Öfke ve gazap destanında öfkenin yıkıcılığı, dirlik ve düzeni bozuşu, doğru yoldan ayırışı gibi zararlarını betimler.
Arı tut evini, çıkagelir yâr,
Yârin gelmediği ev neye yarar?
Arı dirlik gerekir dost elinde,
Öfke ve kin engeldir, yâr yolunda.
Casuslar bu kez de öfkenin şehre verdiği zararları akla aktarırlar. Akıl düşünür taşınır ve sabrı çağırır öfkeye karşı. Ve öfke bir anda ortadan kaybolur, izi bile bulunmaz olur. Sabır destanında anlatır sabrın hünerlerini Yunus:
Dinle, söyleyeyim sabır hâlini,
Cümle âlem sabra verdi malını.
Tüm bozguncuları mat eder sabır,
O sebepten mutluluk ihsanıdır.
Sabrın her yerde iyiliktir işi,
Daim azad eder yâd ve bilişi.
Haset ve cimrilik destanındaysa kıskançlık ve cimriliğin kişiye zararlarından, mutlu ve huzurlu olmayı, hayattan tat almayı nasıl engellediğinden bahseder. Hasetçiler için der ki:
Yaptığı her iş kendisine ziyan,
Var mıdır kendisine böyle kıyan?
Hep şeker yese bile tadı yoktur,
Tatlı dirlik içinde adı yoktur.
Cimriler içinse der ki:
Zenginlikten cimriye ne fayda var
Yüz bin mal ile yoksul gibi yaşar.
Kim ki Hak yolundan dışarı çıkar,
Tutup kendi boynuna zincir takar.
Cümle cimrilerin işi bu olur,
O azap ile cehennemde kalır.
Kimin cimrilikle biline hâli,
Yok, ateşten kurtulmaya mecali.
Çektiği azaptan kurtulmaya çalışan cimri, akıldan yardım istemeye gider ve derdini anlatır:
Ömür geçti, yazık ki geç uyandım,
Bu dünya bana baki kalır sandım.
Gamım çoktur kaygı çekerim dâyim,
İsterim cimrilikten kurtulayım.
Cimriliğin panzehirini tarif eder akıl cimriye,
Akıl der; “Beri gel, gözlerini aç,
Cömertlik nerde ise o yana kaç.”
Cömertlik edersen aşkı alırsın,
Terkin tam olunca aşkta kalırsın.
Kitabın son bölümü gıybet (başkaları hakkında konuşma) destanıdır. Başkaları hakkında konuşmanın zararları anlatıldıktan sonra yine akla danışılır ve gıybetin çaresi olarak da doğruluk çıkar sahneye bu sefer. Yunus eşsiz öğütleriyle doğruluğa işaret eder:
Şıktır doğruluğa doğru canlar,
Doğruluğu bulur dostu sevenler
Cümleler doğrudur sen doğruysan,
Bulunmaz doğruluk sen eğriysen.
Herkes ayna gibidir bakan da sen,
Senin gözündür seni ihbar eden.
Her neye bakarsan kendi yüzündür,
Kimde ne görürsen kendi özündür.
Kanaat, tevazu, sabır, cömertlik ve doğruluğun her zaman yoldaşımız olması dileği ve Bizim Yunus’a sevgilerimizle…
İlginizi çekebilir: “Ben”den “biz”e: Esenlik ve wellbeing yolculuğu