Hepimizin hayatında bazı “a-ha!”anları vardır. Bu, bir gün batımında bir arabada ilerlerken gördüğünüz bir manzarayla yaşadığınız bir aydınlanma anı olabilir. Bir sanat eserine bakmanızla birlikte sizi kökten değiştiren bir an olabilir. Hayatla ilgili çözemediğiniz bir durumun nedenini fark ettiğinizde ya da bununla ilgili olarak ne yapmanız gerektiğini anladığınız o an da olabilir.
Yaş ilerledikçe tekrar eden olay ve durumları birkaç kez deneyimlediğimizden olsa gerek, bunlarda bir düzen fark ediyoruz. Neye nasıl tepki verirsek sonuçların ne olacağını öngörebilmeye başlıyoruz. Kolay olmasa da, yapmamız gerekenleri kabul ediyoruz.
Hayatı çekilir kılabilmek için bilmemiz gereken 7 hayat dersi var. Önyargısız bir şekilde okursanız, doğru olabileceklerine hak vereceksiniz:
1. Hayatımızdan yüzde 100 biz sorumluyuz.
Evet o kişiler yanlış davrandı, evet sizin başınıza şunlar ve bunlar geldi… Sosyal varlıklarız, başkalarının hayatımızın gidişatı üzerindeki etkisi yadsınamaz. Ancak, geldiğiniz noktanın hep başkalarının yönlendirmesiyle olduğunu iddia etmek, bizin hiçbir şeyde payımız olmadığını iddia etmekle eşdeğer. Oysa hayatımızı yaptığımız seçimler oluşturuyor, buna hayatımızda kimlerin olacağını seçmek de dahil. Neden bulma, suçlu belirleme, yakınma gibi huylar bir yere kadar bizi rahatlatabilir ancak sorunu ortadan kaldırmaz. Yani, oyun değişmez.
Ancak hayatımızın ve gerekirse onu değiştirmenin sorumluluğunu aldığımızda kabulleniş aşamasını atlatıp aksiyona geçebiliyoruz.
2. Başkalarının kusuru aslında bizim kusurumuz olabilir.
“Güzellik bakanın gözündedir” diye, ünlü bir özdeyiş vardır. Hadi bunu biraz genelleyelim: Hatalar da bakanın gözündedir. Başkalarında kusur ya da eksiklik gibi görünen şeyler aslında kendimize bakışımızın yansıması olabilir. Sözünüzü kesen insanlardan nasıl da hazzetmediğinizi düşünün ve dürüst olun: Acaba siz de başkalarına alan ve zaman bırakmadan konuşan ve onları sözünüzü kesmeye zorlayan biri olabilir misiniz?
Elbette bu çok basit bir örnek, ama bir o kadar da somut. Kendinizi karşı tarafın yerine koymaya ve onların gözünden size bakıp değerlendirme yapmaya çalışın. Ancak o zaman kendinizi değiştirmeye ikna olursunuz. Buddha’nın dediği gibi: “Benimle ilgili düşüncelerin, senin zihninin bir parçası.”
3. Başkalarında takdir ettiğimiz özellikler, kendi sahip olmak istediklerimizdir.
Bu madde kolay ve çok açıklama istemiyor. Başkalarının sahip olduğu ve takdir ettiğimiz özelliklere imrenerek bakar, “keşke bende de olsa” ya da “keşke ben de böyle olsam” deriz (buraya bir iç çekiş gelecek). Burada ilginç olan, bu takdirin adını her zaman koyamamamızdır. Bizi neyin çektiğini bilmeyiz bazen, kişinin karizmatik olduğunu söyleyip geçeriz.
İmrendiğiniz birinin sizi en çok çeken o özelliğini tam olarak tanımlamaya çalışın. Böylece bu yönünüzü güçlendirecek adımlar atabilirsiniz.
4. Bazen çivi çiviyi, kötülük kötülüğü sökmez.
Dünyanın yüzünü barıştan çok savaşa döndüğü bir dönemde yaşayan insanlar olarak, biraz tepkisel hale geldiğimiz söylenebilir. Bir bombalama ya da saldırı haberi aldığımızda aniden öfke doluyor ve nefret saçmaya başlıyoruz. Sosyal medya da bize gereken alanı yaratıyor sağolsun… Ancak şunu unutmamak gerek: Savaş savaşı, korku korkuyu getirir. Kötülük, kendini besleyerek büyür. Günlük hayat için de bu geçerli.
Olumsuzlukları pembe kalplerle karşılayın demiyoruz elbette ama, en azından trafikte önünüze kıran o terbiyesize on dakika boyunca saydıracağınıza, “belki de acelesi vardı” deyip geçmeye çalışın. Evet zor (özellikle de trafikte), ama öfkelenmek gerçekten ve sadece daha çok öfkelenmeyi beraberinde getiriyor. Dünya barışı için değilse bile, kendi iç huzurunuz için derin bir nefes alıp, boşvermeyi deneyin.
5. Herkes her zaman elinden gelenin en iyisini yapıyor.
Saçmalık gibi görünüyor ama değil: Tüm insanlar eğitimlerinin, inançlarının ve duygu durumlarının elverdiği ölçüde, elinden gelenin en iyisini yapar. Ya da en azından, biz böyle düşünebiliriz. Yani iyi niyetli olabiliriz.
Tıpkı bir üst maddedeki saygısız sürücü örneğindeki gibi, bir davranışın bilmediğimiz bir açıklaması olabileceğini düşünmek bize zaman ve enerji kazandırır. İşin aslı şu ki, birini yargılamak için geçmişini, karakterini ve onu bu duruma iten olayları bilmek gerekir. Dolayısıyla, neredeyse imkansızdır. O yüzden yargılamadan önce merak duymak, bize farklı bir bakış açısı kazandırarak olayları daha sağlıklı değerlendirmemizi sağlar.
6. Duyguları halı altına süpürmek işe yaramaz.
Direkt konuya gireyim: işinizi sevmiyorsanız hafta sonlarını parti yaparak geçirmek ya da işten arta kalan zamanda işi unutmaya çalışmak hayatınızda hiçbir değişiklik yaratmaz. Duygu ve düşüncelerinizi halı altına süpürmek, hiçbir şey için çözüm değil. Yine geldik kabullenme noktasına… Duygularınızı kabullendiğiniz noktada, hayatınızı bir hafta sonu süresince değil de, uzun vadede değiştirmek için ciddi adımlar atmaya başlayabilirsiniz.
7. Değerliyim, değerliyiz.
Dünya üzerinde tam olarak bizim tecrübemize ve bilgi birikimimize, ilgi alanlarımıza sahip ve bizimle aynı tepkileri verecek bir kişi daha bulunmaması oldukça ilginç ama genelde gözden kaçırdığımız bir durum. Belki her an hissetmiyoruz ama bize biz olduğumuz için hala etrafımızda olan insanlar var ve olacak. Bu yüzden kendimizi değersiz, kötü, çirkin hissettiğimiz anlarda iyisiyle kötüsüyle eşsiz olduğumuzu düşünmek işe yarayabilir.
İlginizi çekebilir: Buddha’nın “Affetmek” hakkındaki eşsiz hayat dersi
Kaynaklar:
Tiny Buddha
Huffington Post