X

3balls 3athlon: Yeni bir spor mu doğuyor?

Sırayla hem kilometrelerce koşup, hem bisiklet sürüp, hem de uzun mesafe yüzüp bir de bunları yaparken aynı sırada 3 top çevirdiğinizi düşünebiliyor musunuz?

Her biri kendi başına sabır isteyen ve birbirinden zor olan bu sporları yapabilmeniz için bedenen ve zihnen mükemmel bir kondisyona sahip olmanız gerekiyor. Evet zor ama bunu başarıyla yapabilen insanlar var! Bu sporculardan biri ise gururla söyleyebiliriz ki İstanbul’da yaşıyor.

Adını 2014 yılında İstanbul Maratonu’nu 3 top çevirerek bitirmesiyle duyuran Türkiye’nin ilk ve tek jonglör koşucusu Levent Denizci, bu büyük başarısına bir de 3 top çevirerek yüzmeyi ve bisiklete binmeyi de ekliyor. Şimdilerde ise kendine hazırladığı yoğun antrenman programına çalışıyor ve triatlonun mini sprint kategorisine hazırlanıyor. Tüm bunların yanında aynı zamanda tasarımcı ve peysaj mimarı olan Levent Denizci’ye; ilham verici yoğunluğunu, bütün bu başarıları hayatına nasıl sığdırabildiğini ve bu seneki etkileyici hedefini sorduk.

Seni kısaca tanıyabilir miyiz?

32 yaşındayım. Tam zamanlı çalışan bir peyzaj mimarıyım ve sol LA si tasarım atölyesinin kurucusuyum. Bunlara  ek olarak ise uzun mesafe koşucusuyum ve jonglörüm. 2010’dan beri düzenli olarak koşuyor ve yarışlara katılıyorum. 2012’den beri koşularımı üç top çevirerek joggling disiplini kapsamında gerçekleştiriyorum.

Peki, joggling tam olarak nedir?
Türkiye’nin ilk ve tek jonglör koşucusu Levent Denizci / 3 top triatlonu

Joggling, aslında “jogging ve juggling” kelimelerinin birleşmesinden oluşan bir disiplin. Amaç; koşarken üç ya da daha fazla topu havada el çabukluğu ile çevirmek. Bunu yaparken de belli başlı kurallar var. Örneğin; hareket halindeyken mutlaka top çeviriyor olmanız gerekiyor. Topları düşürdüğünüz zaman, düşürdüğünüz noktaya geri dönüp oradan koşuya devam etmeniz gerekiyor. Yani kat ettiğiniz tüm adımlar esnasında top çeviriyor olmanız lazım.

Niye bu kadar iddialı ya da sıra dışı bir spor yapmayı tercih ettin? Sadece koşmak sana yetmedi mi?

Tercih etmekten ziyade zamanla kendiliğinden oluşmuş bir şey. Çocukluğumdan beri jonglörlük ile ilgileniyorum. Özellikle üniversite zamanı jonglörlüğe ciddi zaman harcıyordum. Üç top çevirerek koşan birisini gördüm ve çok etkilendim. Daha sonra denemek istedim. Yaklaşık 5-6 aylık bir antrenman sürecinden sonra 2012’de Antalya Yarı Maratonu’na katıldım ve 10 km’yi üç top çevirerek tamamladım. Yarış boyunca ve sonrasında gördüğüm ilgi ve tezahürat ise beni bu doğrultuda daha da disiplinli çalışmaya teşvik etti. Daha fazla yarışa katılma isteğim oldu. Katettiğim mesafeleri daha da arttırmak istedim. 2014’de ise İstanbul Maratonu’nu üç top çevirerek 4 saat 28 dakika gibi bir sürede bitirdim.

Koşmak başlı başına efor ve sabır isteyen bir sporken üç top çevirerek koşmak için daha fazla dayanıklılık, kondisyon ve sabır gerekiyor. Joggling yaparken hangisine daha çok konsantre oluyorsun? Koşmaya mı, top çevirmeye mi?

İkisine de. Benim için ikisi de birbirini tamamlayan şeyler. Hızlandığımda topları çevirmem hızlanıyor, yavaşladığımda ise topları çevirmem yavaşlıyor. Koşarken istem dışı elimizi kolumuzu sallarız, aslında bir nevi bu istem dışı yapılan hareketi kontrol altına almaya çalışıyorum denilebilir.

Top çevirmeden koştuğunda top çevirirken koştuğundan ne kadar hızlı mı koşuyorsun? Arada çok fark var mı?

Hız olarak daha önceleri ciddi şekilde bir fark vardı ama şu an için bir fark yok diyebilirim.

Peki, motivasyon kaynakların neler?

Sağlık. Koşmaya sağlık amaçlı başladım. Mesleğim gereği zamanımın büyük kısmı bilgisayar başında geçiyor. Uzun süre hareketsiz kaldığım için ise bel ve boyun ağrıları, bacaklarım da güçsüzlük gibi problemler ortaya çıkmaya başlamıştı. Ayrıca ileriki yaşlarda ortaya çıkabilecek şekil bozuklukları ve omurgada eğrilik gibi rahatsızlıkları bertaraf etmek adına başladım. Spor salonlarına yapılan sporlar ise çok ilgimi çekmediğinden dolayı, açık havada sokaklarda koşmak, koşarken keşfetmek bana daha keyifli geldi.

2 Nisan’da Berlin Yarı Maratonu’nda koşacağını biliyoruz. Birçok farklı şehirde yarışlara katılıyorsun. Seni en çok etkileyen lokasyon neresi? Ve henüz gitmediğin yerlerden en çok nerede yarışmak isterdin?
Milano Maratonu / Levent Denizci

Açıkçası bu öyle bir hal aldı ki yurt dışı tatillerinde bile bavulumun olmazsa olmazı koşu ayakkabılarım ve jonglörlük topları oldu. Gittiğim her farklı şehirde bunu deneyimleme ihtiyacı hissediyorum. Örneğin; balayında bile koşu ayakkabılarım ve jonglörluk toplarım yanımdaydı. Berlin’de koşmayı çok seviyorum. Tempeolf, eski havalimanında koşmak benim için çok keyifli. Kopenhang ya da İsveç Maratonlarında koşmayı isterdim.

Hem peyzaj mimarlığı, hem koşu bir arada nasıl yürüyor? Mesela bir haftan nasıl geçiyor?

Planlı, programlı hareket etmedikçe asla üstesinden gelebileceğimi düşünmüyorum. Tabi ki mesai  ya da sağlık sorunu gibi beklenmedik şeyler programı etkiliyor ama herhangi bir aksilik çıkmazsa haftada bir gün Hasan Gökbora eşliğinde yoga yapıyorum. Yine haftada bir gün İTÜ’nün havuzunda yüzme antrenmanı yapıyorum. Hafta sonları ise yaklaşık 2 saat bisiklete biniyorum. Rundamental koşu grubuyla düzenli olarak hafta içi ve hafta sonu koşularımız oluyor. Haftada ortalama 20 km açık havada koşuyorum diyebilirim.

Peki, bu emeğin kıymetini biliyor mu insanlar? Nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?

İnsanlardan harika geri dönüşler alıyorum, özellikle yarışlarda. Bu benim için ciddi bir motivasyon kaynağı. Fakat, bu Türkiye’de kabul görmüş bir spor branşı değil. Bu dalda dünyada yapılmış Guinness rekorları var fakat Türkiye’de bunu rekor olarak tescillendirmek isterseniz bu pek mümkün değil, çok zor bir süreç çünkü böyle bir platform yok.  Maddi anlamda ise bazen ‘‘kaç para kazanıyorsunuz” diye soruyorlar. Gülüyorum çünkü üstüne yarışlara katılmak ve ekipman için para bile veriyorum.

Gelelim bu sene gerçekleştirmeyi planladığın sıra dışı hedefine. Üç top çevirerek koştuğunu ve bu şekilde birçok yarış bitirdiğini biliyorum. Peki, ama üç top çevirerek yüzmek ve bisiklete binmek…  Bu, resmen başkalarıyla değil, insanın kendi kendiyle yarışması gibi. Nasıl başladı bu macera?
Levent Denizci 2016 İstanbul Maraton’unda 15 km’yi topları hiç düşürmeden 1 saat 24 dakikada tamamladı.

Amacım da zaten bu! Kendi sınırlarımı aşmak. 2014’de İstanbul Maratonunu tamamladıktan sonra yaklaşık 3 ay hiç koşmadım. Garip bir şekilde hedefimi gerçekleştirmiş olmanın rahatlığıyla miskinlik dönemine girdim ve bir ameliyat geçirdim. 3 ay ciddi bir süre miskinlik ve dinlenme dönemi yaşadım. Neyse ki, sonra kendimce yeni hedefler belirledim ve bu da tekrardan disiplinli şekilde antrenmanlara başlamamı sağladı. Joggling Triathlon bunun en önemlisi ama bunun yanı sıra katıldığım yarışları hiç top düşürmeden tamamlamak için çalıştım. Örneğin; 2016 İstanbul Maraton’unda 15 km’yi topları hiç düşürmeden 1 saat 24 dakika gibi bir sürede tamamladım.

Triatlon etapları içinde favori spor dalı hangisi? Yüzme, bisiklet ya da koşu?

Ayrım yapmam çok kolay değil. Her bir branş kendi içinde uygun şartlarda yapıldığında ayrı keyif veriyor. Koşu sanırım ulaşılabilirlik açısından bana daha cazip geliyor. En azından hazırlık süresi diğerlerine göre çok daha kısa. Bisiklet üniversite hayatım boyunca ulaşım aracımdı ama motorsiklet aldıktan sonra maalesef uzun süre kullanmadım, unicycle alana kadar.

Unicycle sırasında 3 top çevirme / Levent Denizci
Peki, yaptığın bu sporun tam olarak bir adı var mı?

Açıkcası yok. Juggling triathlon diye tanımlanabilir. 3 top çevirerek triatlon tamamlama diyebiliriz.

Yanılmıyorsak, bu hedefini gerçekleştirirken Tohum Otizm Vakfı için bağış toplayacaksın. Bu konuda biraz daha ayrıntı verebilir misin?

2014’den beri Tohum Otizm Vakfı’nın gönüllüsüyüm. Vakıf, 14 yıldır otizmli çocukların eğitime kavuşmaları ve ülkemizde otizm farkındalığı sağlanması için önemli çalışmalar yürütüyorlar. Otizm, doğuştan gelen ve genellikle yaşamın ilk üç yılında fark edilen karmaşık bir gelişimsel bozukluk.

Günümüzde doğan her 68 çocuktan biri otizm riski ile dünyaya geliyor. Otizmin tek tedavisi ise erken tanı ve eğitim! Nisan ayı ise otizm için çok önemli bir ay. Tüm dünyada 2 Nisan Otizm Farkındalık Günü olarak anılıyor. Bu tarih de bu seneki Berlin Yarı Maratonu’na denk geldi. Çok güzel bir tesadüf oldu. 21 km’yi üç top çevirerek koşacağım. Otizmin farkındalık rengi ise mavi. Bu satırları okuyanlara bir mesaj ile seslenebiliriz: Mavi bir obje ile çekilmiş fotoğrafınızı 2 Nisan’da sosyal medya hesaplarınızda #otizmemaviışıkyak etiketi ile paylaşırsanız sizler de katkı sağlamış olursunuz.

Peki triathlon sonrası hedefin var mı?
Uzun mesafe yüzme sırasında 3 top çevirme / Levent Denizci

Tabii ki var. Öncelikle mesafeleri arttırmak. Bu zaten çok daha ciddi bir antrenman programı ve kondisyon gerektiriyor. Bunun yanı sıra yapabildiğim tüm spor branşlarına 3 top çevirmeyi dahil etmek ve sıra dışı deneyimler edinmek istiyorum.

 

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale