Lise yıllarında yapmayı öğrendiğim bir kek var. Çocukluk arkadaşım Pınar vermişti tarifi. “Çok kolay bak yaparsın.” demişti. O gün bugündür tarifini ezbere bildiğim ve yapabildiğim tek kek. 30 yıldır pişiriyorum.
Ankara Yenimahalle’deki evimizin küçük mutfağında alüminyum kek tenceresinde o keki ilk kez pişiren Özlem, liseye gidiyordu ve bugün bulunduğu yerle ilgili o zaman en ufak bir fikri yoktu. O keki yıllar içinde Özlem’in çok farklı versiyonları defalarca kez pişirdi. Genç eş Özlem, anne Özlem, hayatı sorgulayan Özlem, evliliğinden mutsuz Özlem, kendisini yeterince tanımayan, kendi özüyle bağ kuramadığı için güçlü yanlarının farkında olmayan Özlem, kariyer sahibi Özlem, çalışmayı seven Özlem, çocukların okuldan eve geldiğinde fırından yeni çıkmış bir kek, kurabiye kokusuyla büyümeleri gerektiğini düşünen ama bunu yapamadığı için kendine kızgın olan Özlem vs. vs…
Kendime, çevremdekilere, hayata kızgın ve kırgın olduğum zamanlarım oldu. Kendimi çok da sevmediğimi düşündüğüm zamanlarım oldu. “Kendini sev” bana çok klişe bir cümle gibi gelir. Her yerde bu cümleyi duyuyoruz. Kendini sev, kendini sev. Ne demek kendini sevmek?
Bugünkü versiyona ulaşmış Özlem’e göre kendini sevmek kendinle bağlantıda olmak sanırım. Bir olay yaşandığında “Ben gerçekten de ne düşünüyorum, ne hissediyorum?” diyebilmek. Bir durup kendini dinlemeye izin vermek. Sağ, sol ne diyor diye düşünmemek. Kararları etki ya da baskı altında vermek zorunda hissetmemek. Yıllar içerisinde başkalarının mutluluğunu çokça kez ön plana koyduğum zamanlar oldu. Hala da bazen yapıyorum ama artık bilinçli yapıyorum. Kendimi yakalıyorum yaparken. Çok fazla “aman tadımız kaçmasın” diye istemediğim ortamlarda, istemediğim insanlarla zaman geçirdiğimi biliyorum. Artık bunu yapmıyorum. Yapmadığım için de kendimi daha iyi hissediyorum. Kendini sevmek bence bu. Burada sır nedir biliyor musunuz? Bir durmak. Hemen cevap verme, hemen cevap yazma, hemen bir fikir beyan etme zorunda hissetmemeli insan kendini. Gerekirse “ben bunu bir düşüneyim” diyerek zaman almalı kendine.
Rahatsız olduğum bir konuyu açıkça konuşmak yerine hep karşıdan bir aksiyon, bir başlangıç beklediğim yıllarım da oldu. Artık bunu da yapmıyorum. Rahatsız olduğum bir konu varsa çok zaman kaybetmeden açık açık ama nezaketle konuşmayı tercih ediyorum. İçimde tutmuyorum. Konuştuktan sonra sonuç ne olursa olsun kendimi daha iyi hissediyorum. Kendini sevmenin, duygularını önceliklendirmenin tanımında bana göre bu da var. Harekete geçebilme cesareti göstermek.
Bir şey daha var kendimde gözlemlediğim. Devamlı yarınlar yokmuşçasına plan yapıyordum. Hep bir adım ötesini düşünüyordum. Planlar bozulursa sinirleniyordum. Şimdi daha anda kalmaya çalışıyorum. Başkalarının da plan yapmasına müsaade ediyorum. Yine elbette plan yapmaya devam ediyorum (özellikle seyahat) ama ortaya niyet koyarak yapıyorum bunu. “Bunu yapmak istiyorum bu sene” diyorum mesela eşime, kızıma, arkadaşlarıma. Eşime dedim geçen gün. “bu yaz çocuklarla bir teknede zaman geçirmek istiyorum” dedim. Sadece dördümüz. Başka kimse olmasın. İkisi de kendi yollarına gidecekler. Kim bilir daha kaç yaz böyle dördümüz bir arada olabileceğiz? Ne geçiyorsa içimden. Niyeti koyuyorum, olması gereken bir şekilde oluyor gibime geliyor. Olmazsa da çok dert etmiyorum sanki eskisi kadar. Vardır bir hayır diyorum. O olmuyorsa başka bir şey oluyor. O da güzel oluyor.
Eskiden bir de çok başkalarına bakardım. İnsanların tarzından, yaptıklarından, dergilerden, filmlerden çok etkilenirdim. İlham alırdım, kopyalardım. Şimdi galiba biraz daha iç sesimi dinliyorum. Dönüp içime bakıyorum. Oradan çok ilginç bir tür çıkıyor, hissediyorum. Onu dinliyorum. Hoş oluyor. Beğeniyorum. Galiba artık ben de biraz ilham veriyorum başkalarına. Ne mutlu.
Her sene bitmeye yakın yeni yıl için planlar yaparız değil mi? Önümüzdeki sene şunu daha iyi yapacağım, şunu bırakacağım, şuna başlayacağım gibi. Benim de var elbette. Hala daha iyi yapmak istediğim şeyler var. Mesela kick boksta daha güçlü döner tekme atmak istiyorum. Sıfırdan denemek istediğim şeyler var. Mesela bateri çalmayı öğrenmek istiyorum bu sene. Daha çok yazı yazmak istiyorum. Sevdiklerimle geçirdiğim zamanda daha fazla anda kalmak istiyorum. Zihnime o anları, o anıları kaydetmek istiyorum. Aynı anda bir kaç iş yapmak , bir kaç şey düşünmek istemiyorum. Multi tasking’in bize dayatılmış, uydurulmuş bir kavram olduğunu çok iyi biliyorum. Beynimiz öyle çalışmıyor bile. Velhâsılıkelâm kek aynı kek ama pişiren Özlem uzun bir yoldan geldi. Zaman zaman gurur duyduğu, zaman zaman kızdığı, “şimdiki aklım olsaydı şöyle yapardım” diyen tüm versiyonlarını da yanına katarak geldiği bu noktada kendinden razı bir Özlem yapıyor keki bugün. Seneye de yapmak nasip olsun diyelim. Herkese şimdiden tüm versiyonlarımızı kucaklayarak birlikte gireceğimiz harika bir yeni sene diliyorum.
İlginizi çekebilir: Durabilmenin hediyeleri: Kendinize durmak için izin verin