30 günde “raw food” mucizesi
Eskiden çok kilolu bir geçmişe sahip olduğumu bir çoğunuz biliyordur veya internet siteme girenler okumuştur. Kilo verme yolunda bir çok akımı denedim, danışanlarıma bir şeyi önermeden önce kendim deneyimledim. Alkali beslenme, raw food, vegan, paleolitik, ketajonik… Raw food ile tanışmam ise şöyle oldu; bir akımı benimsemeden önce mutfağına inmek gerektiğine inandığım için, işe raw chef olarak başladım. Bu süreç içerisinde yaklaşık 3 ay raw yani çiğ besinlerle beslendim. Benim gibi vegan bile değil, genel olarak alkali beslenen birisi için raw beslenmek çok ilginç ama mucizevi bir deneyimdi. İlk önce sindirim sistemim çok ilginç tepkiler gösterdi, sonra yavaş yavaş tüm bedenimde farklılıklar olmaya ve enerji seviyemde artış başladı.
Hayvansal gıdaların hepsi bir yana sebze çorbaları, zeytinyağlılar, yulaf lapası, buharda sebzeler… Isı kullanılarak yapılan tüm yemeklerle vedalaşmıştım. Daha önceki yazımda açıkladığım izinli yiyecekler dışında hiçbir şey yok. Yani; sebzeler, meyveler, tahıllar, otlar, baklagiller, kuru yemişler, filizlenmiş tohumlar, çekirdekler ve deniz bitkilerinden oluşan bir dünyaya sahip. Yaşayan, ham ve canlı olan besinlerin doğanın bize sunmuş olduğu en saf haliyle tüketildiği, ateş bulunmadan önceki insanlar gibi beslenilen bir mutfak.
Bu süreçte üzerimdeki değişiklikleri daha net gözlemlemek için sürekli makaleler okuyor gerçek hayat hikayelerini izliyordum. Bunlardan ikisi “Supercharge Me! 30 Days Raw Food Diet” ve “Simply Raw Reversing Diabets in 30 Days”. İzlediğiniz zaman anlayacaksınız; ilk günden itibaren çok sağlıksız beslenen, insülin iğnesiyle yaşayan kişilerin değişimlerine inanamayacaksınız.
Raw food beslenerek yaşayabileceğiniz değişimler
Amerika’da katıldığım şeflik kursunda dünyanın her yerinden gelen ve raw food beslenen insanların hikayeleri ve değişimleri bana çok farklı bir bakış açısı kattı. Hiçbir şey kalori kısıtlaması yapmadan ayda 6-7 kilo veren insanlardan tutun, şeker hastası olan ve insilün iğnesini bile raw food beslenmeye başladıktan sonra bırakan, tiroid hastası olanlar dahil bir çok insanla tanıştım ve değişimleri gerçekten çok ilham vericiydi. İtiraf ediyorum en çok zorlandığım şey süt ve süt ürünleri oldu, ben ki eskiden tam bir peynir delisiydim. Alkali beslenmede hepsini keçi sütü ve ürünlerine çevirdim, hatta yoğurt, peynir dahil kendim evde hazırlamaya başladım. Ama raw mutfakta bunların hiçbirine yer yoktu. Asla yapamam derken 1 ay sonunda gerçekten hiç aramadığım bir şey oldu.
Geriye dönüp baktığımda iyi ki 3 ay boyunca böyle bir eğitime katılıp bunu deneyimlemişim diyorum. Kilo verdikten sonra normalde hayatımda da sağlıklı beslenmeme ve düzenli spor yapmama rağmen gerçekten cildimde, enerji seviyemde ve frekansı olan besinlerle beslendiğim için zihnimde de mucizevi bir dönüşüm yaşadım. Asıl olan bu değil mi zaten; body/mind (zihin ve beden) uyumunu yakalamak.
Modern yaşam ve raw beslenme
Kabul ediyorum raw food beslenmek modern yaşama entegresi zor bir beslenme biçimi fakat; en azından yılda 1 kere 1 ay boyunca bedeninize bu iyiliği yapmanızı istiyorum. Juice cleanse ve 1 aylık raw food beslenmeyi bir arada entegre ederek geleceğinize ve bedeninize en büyük hediyeyi armağan edeceğinize emin olabilirsiniz. Eğer dışarı çıkacaksanız da isteyeceğiniz koca bir yeşil salata, zeytin, badem, ceviz ile karnınızı doyurabilirsiniz veya meyve tabağı ile tatlı keyfi yapıp canlı besinler ile beslenebilirsiniz. Sosyal hayatınızdan da geri kalmazsınız. Bu arada raw mutfak tahmininizden çok daha doyurucu, çünkü yediğiniz çöp besinler hücrelerinizi doyurmadığı için doymuş hissetmiyorsunuz. Ufacık bir raw brownienin bile size nasıl tıkayacağını tahmin bile edemezsiniz, çünkü her bir zerresine kadar canlı besin. Araştırdıkça raw mutfağın ne kadar zengin olduğunu göreceksiniz.
Bu beden bize verilmiş bir armağan; banka hesabı gibi düşünün, soluduğumuz havada bile ondan çalıyoruz. Bedenimizi resetlemek bizim elimizde. Raw mutfakta olan her şey doğa tarafından sunulmuş, bize düşen ise bu armağanı en azından senede bir deneyimlemek.