2 aylık bir ara vermişim yine. Değil 2 ay, bazen hepimiz 2 asırlık ara vermek istemiyor muyuz hayata, coğrafyamıza, kaderimize, dertlerimize, özlemlerimize, kim bilir daha nelere…


Çok konu var aklımda yazıya dökmek istediğim ama ne yazıktır ki yalnızca konu başlıklarını dökebiliyorum yazıya bir süredir, haliyle de yeni yazılar ile buluşturamıyorum sevgili okurlarımı.
Aslında kafamın içinde inanır mısınız milyonlarca kelime ve cümle var bu yazmayı istediğim konuları anlatabileceğim ama gelgelelim onları yazıya dökmeyi bir türlü başaramıyorum ne yazık ki.
İşte sanırım o da yazar olabilmemin baş kuralı olsa gerek. Babam gibi iyi bir yazar olmayı ne kadar çok isterdim halbuki. Hatta soruyorlar ya hep hayalindeki meslek ne diye, ben de hayalimde çalışmak olmadığını söylüyorum ya her seferinde ama 3-5 kişi dışında kimseyi ikna edemiyorum ya çalışmadan sürdürebileceğim bir hayat ile mutlu olabileceğime…
Hiç bu konuya girmiyorum şimdi çünkü uzar da uzar, herkesin çalışmadan sıkılmaz mısın dediğinde, aklımda beliren sıkılmamak için yapılacaklar listesi.
Ama madem ben sizleri ‘asla’ çalışmadığım bir hayat ile mutlu olacağıma inandıramıyorum, o zaman tamam hadi sizin istediğiniz gibi olsun. Benim de var elbet hayalimde bir meslek, o da yazarlık.
Evet evet yazarak para kazanılmadığını biliyorum elbette, hele de yaşadığımız toplumda. Ama sorarsanız eğer neydi seni mutlu edecek şey diye, işte o zaman yazı yazabilmek derdim…
Yazabilmek diyorum çünkü bir yazar olmadığımı zaten biliyorum. Benim yaptığım gibi 2 ayda bir aklındakileri yazıya dökebilmek değildir çünkü gerçek yazarlık. Hayalimdeki gibi düzenli yazı yazmak ve bundan para kazanabilmek. Belki kitap yazarlığı, belki gazete/dergi yazarlığı ama ne olursa olsun düzenli olanı.
İşte bence bütün mesele de bu zaten…
Bir şeyi düzenli yapmak, yapabilmek. O zaman başarılı olamayacağı şey yok ki kişinin.
Mesela her gün yarım saatimi ayırabilsem demiyorum çünkü ayırsam kelimesi bu cümle için daha uygun geliyor bana. Hepimizin hayalleri için ayıracak yarım saati yok mudur şu 24 saatlik gün içerisinde sizce?
Çocuklu aileler belki bu konuda kendilerini tenzih etmemizi isteyebilirler ama demeyin bana ey analar babalar, başınızı yastığa koymadan önce sosyal medyada bir 20 dakika olsun vakit harcamıyorsunuz diye. Aksini iddia edebiliyorsanız eğer sözüm meclisten dışarı elbette…
Aslında kimseye değil bu isyanım, tamamen kendime…
Yok mu bir 30 dakikacığım gün içerisinde? Var tabii, olmaz mı?
O halde hala neyi bekliyorum hayallerime ulaşabilmek için? Ben değil miyim yazı yazdıkça kendimi geliştirdiğime inanan? Ben değil miyim yazarlık ile ilgili kurslar araştırıp da gitmeyen? Ben değil miyim şu hayatta sadece yazı yazarak mutlu olabileceğime inanan?
Daha önce de aldığım kararlar olmuştu, gerek bu satırlarda sizlerle paylaştığım, gerek kafamda planladığım, gerek sevdiklerime dostlarıma danıştığım. Gerçekleştirdiklerim olduğu gibi gerçekleştiremediklerim ya da gerçekleştirmeyi istemediklerim de oldu inanın. Ama şimdi benim hayatımı belki de komple değiştirebilecek bir değişimden bahsediyorum. Neden olmasın ki? Neden buna bir şans vermeyeyim ki? Kim bilir bir gün gelir sadece bu satırlarda değil, büyük kitapçılarda da görürsünüz bu yazı aşığı Gizem’in ismini…
Olamaz mı, olabilir 🙂
Var mısınız hayallerinize ulaşmak ya da bir adım daha yaklaşabilmek için gününüzün kısa da olsa bir kısmını ayırmaya? Ben varım, en azından bugünkü düşüncem o diyeyim 🙂
Bakın neredeyse yarısına geliyoruz 2025’in. Dünya oldukça kötü bir yere gidiyor gitmesine de, bireysel hayatımızı olsun güzelleştirmeyelim mi en azından bizler de? Hadi o halde bir şans verin kendinize…
Sağlıkla neşeyle ‘özgürlükle’ heyecanla geçireceğimiz günlerde buluşmak dileğiyle…
İlginizi çekebilir: Sosyal medya kötü bir bağımlılık mı yoksa güzel anılar mı?