X

15. İstanbul Bienali: “İyi Bir Komşu” kimdir?

Uzun süren yazın ardından sonbaharın gelişi ve şehre kesin dönüşlerin başladığı bugünlerde, İstanbul sayısız kültür sanat etkinlikleri ile bizleri karşılıyor. Geçtiğimiz hafta İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda 4 gün boyunca büyük bir ziyaretçi akınına uğrayan ve bu yıl 12.si gerçekleşmiş olan Contemporary İstanbul’un ısıtmaya başladığı kültür sanat ortamı, 15. İstanbul Bienali ile tam gaz devam ediyor.

16 Eylül’de başlayan İstanbul Bienali bu yıl 6 farklı mekanda 56 sanatçının işleri üzerinden hepimizin çok yakından bildiği bir soruyu bizlere soruyor: “İyi bir komşu kimdir?”

İyi bir komşu kimdir?

Şehir yalnızlığının her geçen gün biraz daha fazla hissedildiği ve insanların artık aynı binada oturduğu komşularını tanımadıkları, aynı mahallede her gün aynı insanlarla karşılaşıp selamlaşmadığı günümüzde, küratörler Elmgreen & Dragset oldukça hassas bir noktamızdan bizi yakalamayı başarıyor. “İyi bir komşu” teması altında ev, aidiyet, ortak yaşam, mahalle ve göç kavramlarına dikkat çeken provokatif nitelikte oldukça önemli eserler bu yıl Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, İstanbul Modern, Pera Müzesi, Yoğunluk Atölyesi, Ark Kültür ve Küçük Mustafa Paşa Hamamı olmak üzere 6 farklı durakta bizleri düşündürmek için bekliyor.

Daha önceki senelerde İstanbul genelinde daha geniş bir alana yayılan bienal mekanlarının, bu yıl şehir ölçeğinde daha ufak bir leke oluşturarak sınırlandırılmış olması da yine küratörlerin özel olarak vurgulamak istedikleri mahalle olgusuna dikkat çekmek için kasıtlı bir seçim aslında. Yürüme mesafesinde yer alan sergi duraklarını gezerken küratörler kendi mahalle ölçeğini yaratırken bizlere tekrar mahalleli olma duygusunu da anımsatıyor. Bunu yapmak için de İstanbul’un en eski mahallelerinden bir tanesi olan Beyoğlu ve çevresini seçmiş olmaları da tesadüf değil. İkili Beyoğlu’nun değişmekte olan çehresi ve kaybetmek üzere olan kimliğini kısa bir süreliğine de olsa tekrar kazandırmak, etrafınızda ellerinde haritalarla bienal turuna çıkmış mahallelilerinizle dolaşırken sizi tekrar Beyoğlu’nun o eski tanıdık günlerine götürmeyi de hedefliyor.

Feryat / Adel Abdessemed

12 Kasım tarihine kadar ziyaretçilerine kapılarını açık tutacak olan sergi mekanlarını ücretsiz olarak tek bir QR kodu ile gezmek mümkün. Bunun için yapmanız gereken internet sitesi üzerinden hızlı bir ön kayıt oluşturmak ve kapıya gittiğinizde mail adresinize gönderilen QR kodunu görevlilere göstermek olacak.

15. İstanbul Bienali ile ilgili daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Henüz bienali gezme fırsatı bulamamış olanlar, başlamadan önce Elmgreen & Dragset tarafından oluşturulan sergi rotasına göz gezdirebilir veya tamamen doğaçlama bir yöntem tercih ederek kendi rotalarını oluşturabilirler.

Elmgreen & Dragset’ten sergi Rotası

“İstanbul Modern’e giderken şu sıralar inşaat yüzünden hasar görmüş yolda, betonla kaplanmış alanda yeni sürülmüş saban izlerinden yürürsünüz. Erkenciyseniz iki Çinli çiftçiyi ve eşeklerini görebilirsiniz. Müzeye girerken altüst edilmiş, beyaza boyanmış, 24 metrekare bir stüdyo dairenin altından geçersiniz. Sonra öfkeli göstericilerin duvarlarından, yarısı çoktan soyulmuş ve zeminde enkaz gibi uzanan duvarlardan ilerlersiniz. İnşaat çitleri yolunuzu keser ama tüm bunların ötesinden tarihi binaların harabeye dönmüş sütunları ve yeni olanların temelleri boyunca ilerleyerek yolunuzu bulursunuz. Dozer bıçağı, fidanların narin gövdelerini bir köşeye itmişken heykelimsi dokuz adam fayanslı bir odada bacaklarını ayırmış, yerlerini güzelce almış, acele etmeden oturur: Bu Türkiye ve onun sekiz komşusu mudur?

Zemin / Candeğer Furtun

Bir çocuk yaşadığı farklı ülkelerden silahların çizimini yapar ve ardından sizleri çevreleyen duvarlara yerleştirilmiş on altı kara tahtadaki tebeşir çizgileri artık var olmayan ülkelerin izlerini gösterir.

Caddeden karşıya geçip Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’na gidersiniz, balo salonunda sanatçı, bir ev ortamını yavaş yavaş parçalara ayırır. Büyük merdivenden yukarı çıkarsınız ve her basamakta İstanbul’dan bir görüntü beliriverir; biri dalgalı metal çitin üzerinden ufka bakan Atatürk heykelinin arkasında uzanmış köpeklerin resmidir. Benzer bir metal, ikinci kattaki döner kapıdan geçtikten sonra her yerinizi kaplar. Sonraki kapıda göçmen kuşların sesini duyabilirsiniz. Bir kat yukarıda şehir doğası için yapılmış bir bilim laboratuvarı bulabilirsiniz; sağınızda ise şehir geleceği için kurulmuş bir bilim laboratuvarı (ikisi de çökmüş). Yukarı devam ettikçe Suriyeli bir oğlan çocuğu, konuşamadığı için, kuşatma altındaki bir memleketin korkularını mimiklerle anlatır. Bir diğer çiti atlayınca önünüzde kırık şişelerle dolu bir çayır uzanır; benzinin zayıf kokusu burun deliklerinize kadar ulaşır.

Alejandro Almanza Perada

ARK Kültür’e doğru tepeye tırmandığınızda ağlayan meçhul bir adama adanmış bir müze görürsünüz. Kahramanca olmayanı kutlayan küçük bir ev müzesi.

Pera Müzesi’ne ulaşmak için İstiklal’i, İstanbul’un yıpranmış yaya merkezini geçince Osmanlı tablolarından oluşan koleksiyonunun ortasında arkası kiremit kırmızısı duvara patlatılmış yarısı betonla kaplı bir resim görürsünüz. Üçüncü katta tahtadan oyma bir Afrikalı figür, renksiz bayraklarla kuşatılmış bir kuş kafesine kapatılmıştır. Köşe başında bir kadın, Hitler’in öldüğü günkü çalışma odasından geriye doğru bakmaktadır. En tepeye giderken bir büyükannenin oturma odası, farazi bir huzur içinde geçen bir ömrü sessizce özetlerken “korku” kelimesi gelecek kapıda, kat boyunca yılan gibi dolaşır.

Asmalı Mescit sokağındaki birçok restoran arasında Yoğunluk’un atölyesini bir apartman binasının dördüncü katında bulabilirsiniz. İçeri girince komşuların Rumca sohbetlerini dinlerken minik ışık huzmelerinin karanlık boyunca size rehberlik etmesine izin verin. Komşular uzun süre önce ayrıldılar.

Rayyane Tabet

Küçük Mustafa Paşa Hamamı’nda sizi Almanca bir afiş karşılar ve enkaz halindeki bir kule sizi aynı anda hem kalmaya hem çekip gitmeye davet eder. Küçük odalara doğru ilerledikçe, şişme botların perişan edildiği, zıvanadan çıkmış eski lunapark oyuncaklarıyla karşılaşırsınız. Erkekler kısmına geçince büyük aynaya bir bakarsınız: orada “suç” kelimesi okunur.

15. İstanbul Bienali, bir araya geldiğinde çeşitliliğe bir övgü niteliği taşıyan farklı sanatsal pratikleri sunar. Tarihi ve güçlenmekte olan sanatsal duruşlar birbirini tamamlar, tarih ötesi bir devamlılık sağlar. Katılan 56 sanatçıdan 30’u bienal için yeni projeler üretti. İyi bir komşu birlikte yaşarken yapılacak bir deney olarak tecrübe edilebilir. Farklı ve hatta bazen çatışan ifadeler yan yana var olur, bir süreliğine birbirlerine komşuluk eder, teşvik edici diyaloglar, düşünceler ve devamı gelen tartışmalar sayesinde birlikte çalışırlar.”

İlginizi çekebilir: Geçmişten bugüne hikayeleri de kendileri kadar etkileyici olan resimler

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Gülin Keskin: 1985 yılında İstanbul’da doğdum. 2005 yılına kadar İstanbullu sonrasında hem İstanbul hem Milanolu oldum. İtalyan Lisesi’nden mezun olduktan sonra, pılımı pırtımı toplayıp mimarlık öğrenmek için İtalya’ya yerleştim çünkü bence bu işi en yapan adamlar hep ordaydı. Politecnico di Mllano’da hem lisans hem yüksek lisans eğitimimi tamamlarken, bolca seyahat ettim ve mimarlığı en çok da gezerken öğrendim. Bu sırada farkında olmadan İtalyan kültürünün de bağımlısı oldum. 2012 yılında İstanbul’a dönerek kariyerime burada devam ettim ve 2016 yılında kendi mimarlık ofisim GKMO’yu kurdum.
İlgili Makale