X

100 yaşından sonra maraton koşmak: Muhteşem hayat enerjimiz hiç biter mi?

Hayat enerjimiz, enerjimiz, potansiyelimiz, adım atmak gücümüz, dışarıya çıkmak isteğimiz, yapmak hayalimiz… Bizler ona her ne dersek diyelim işte oradadır… Küçük bir çocukken biliriz, kalbimiz küt küt çarpar değil mi? Belki yüz kez düşeriz, belki bir yıl emeklemememiz gerekir ama yine de ayağa kalkmak için içimizde yanandır. O bizim muhteşem hayat enerjimizdir.

Sonra zamanla hayat enerjimizin üzerini kapatmaya başlarız, yetişkinlik gelir, zorunluluklarımız, yapmak ile yükümlü olduklarımız… Bunların ağır bir yükü olur… Sonra “zaman ayıramamak” gelir evet hayat enerjimize zaman ayıramamak… “Enerjim yok” diye bir cümle kurarız çoğu zaman… Bu cümle oldukça ciddi bir cümledir. Birçoğumuz farkına varmayız. Kendi içimizde olan bir gücü yok saymaktayızdır, varlığıyla “ben buradayım” diye haykıran bir gerçeği inkar etmekteyizdir…

Aslında değişen bir şey yoktur, enerji hepimizin içerisinde gizlidir; sadece ona yol açmak gerekir.

Hayat enerjisi, kişisel olarak çok ama çok hassas olduğum bir konudur. Enerjisi düşük ortamlarda bulunmayı sevmediğim doğrudur. Gerçekten şunu severim; konuştuğunuzda birlikte zaman geçirdiğinizde veya bir şey yaptığınızda “enerjiniz” yükselir değil mi? İşte ben oralarda olmayı ve ayrıca öyle bir insan olmayı yeğliyorum… Küçük yaşlarımdan bu yana sabahları çok erken uyanırım, çok erken saatte spor yaparım, çok erken saatte işime başlarım. Sabahın erken saatleri oldukça verimli olduğuma inandığım vakitlerdir. Hava henüz aydınlanmadan hayatımın üç saatini yaşamış olurum bile ve bu beni hayat enerjisiyle doldurur. Bir günüm oldukça uzun sürer ve bu yıllardır bu şekildedir.

Yaşlandım, yaş aldım, evet hepimiz gibi hissediyorum, fakat asla vazgeçmeye, içimdeki o güzel hayat enerjisini yok saymaya hazır değilim… Onun orada olduğunu beni sabahın dördünde yatağımdan kaldırdığını ve bunu hayatımın statüsü her ne olursa olsun yapmaya devam ettiğini biliyorum. Genelde bu tarz insanlara şunu sorarız “bu enerjiyi nereden buluyorsun?” Aslında değişen bir şey yoktur, enerji hepimizin içerisinde gizlidir; sadece ona yol açmak, onu görmek, adeta bir füzeyi ateşler gibi her gece yatarken ve evet her sabah uyanırken onu ateşlemek gerekir… Tek kaçınmamız gereken ise “enerjim yok” cümlesidir bu çok ama çok tehlikeli bir cümledir…

Gerçek tehlike “yok” kelimesinden kaynaklanmaktadır. Vücudumuzdaki her hücre “enerji” ile işler. Hayatımızın akışı bu enerji ile mümkündür. Kanımız damarlarımızda, kalbimizin muhteşem vuruşuyla akmaktadır. Ve evet her ne yaşta olursak olalım, hiçbir hücremiz “enerjim yok” diyerek hayattan vazgeçmez. O can-ım hücrelerimiz, “onlarca yıldır bu vücuttayım artık çok yaşlandım, çalışacak, hayata sarılacak ve hayata katılmaya devam edecek enerjim yok” diyerek vazgeçmez… Hayata dair yapacaklarından, hayallerinden ve olmaya devam etmekten asla uzaklaşmaz… Adı üzerinde yaşam vardır, yaşam devam ettikçe hayat devam etmektedir…

İlk maratonunu koştuğunda 90 yaşına merdiven dayamış olan Singh, 89 yaşında tamamladığı ilk maratonundan sonra 100 yaşında koştuğu maraton mesafesiyle en yaşlı maraton koşucusu unvanına sahip oldu.

Yaşlandığımızı düşünen “artık bazı şeylere” enerjimizin yetmediğini düşünen ne yazık ki bizleriz… Aklımızca kendi kendimizi inandırıveririz değil mi? Bu yaştan sonra spor mu yapılır? Bu yaştan sonra benim o seyahate enerjim mi dayanır? Bu yaştan sonra o kadar yükseğe çıkabilir miyim, bu yaştan sonra âşık olabilir miyim, benden çoktan geçti, bu yaştan sonra benim artık bu kadar çok enerji gerektiren şeyler için koşmak için yeterince özgür olmak için kısacası “hayat” için enerjim yok… Bu cümleyi herhangi bir hücremize sizce söyletebilir miyiz? Sizce 100 yaşımıza geldiğimizde bir kalp hücremizi alsak 100 yıldır atıyorum artık yeni bir kez bile “atmaya” enerjim yok diyecek midir? Ya da 200’e birlikte koşalım diye var gücüyle hayata tutunmaya devam mı edecektir?

Evet, 100 yaş demişken, sizinle bu yazımda enerjinin ancak biz karar verdiğimizde, kendi aklımızca ruhumuza “yaşlısın” “enerjin yok” “hayat geçti” dediğimizde bitecek olduğunu çok ama çok güzel kanıtlayan bir örnek paylaşmak istiyorum. 100 yaşından sonra maraton koşan birçoğumuzun “100 yaş” olarak görüp de yaşamaya bile korkacağımız kadar uzun yaşamasına rağmen hayatından, hayal etmekten, enerjisinden ve özünden vazgeçmeyen sevgili Fauja Singh’den bahsediyorum…

Şimdi düşünebilirsiniz “tabii daha önce çalışması vardır, alt yapısı olduğu için başarmıştır” ama durum hiç de düşündüğünüz gibi değil ve aslında Singh’inin öyle sandığımız kadar “kolay” bir hayatı da olmamış… İlk maratonunu koştuğunda 90 yaşına merdiven dayamış olan Singh, 89 yaşında tamamladığı ilk maratonundan sonra 100 yaşında koştuğu maraton mesafesiyle en yaşlı maraton koşucusu unvanına sahip oldu. Diğer bir soru aklınıza takılabilir…

Hayal etmekten, enerjisinden ve özünden vazgeçmeyen sevgili Fauja Singh’den bahsediyorum…

Peki, ne kadar sürdü? Hemen cevap verelim; evet 30 yaşındaki bir yarışmacı hızında gidemediği doğru olabilir. Evet, bir maratonu 4 saat veya daha altında tamamlayamamış olabilir ve hatta birinci olan kişiden toplam 6 saat sonra yaklaşık 8 saatlik bir süreçte bitirmiş olabilir ama işte bitmeyen ve tükenmeyen hayat enerjisiyle “hala burada” olduğunu bize göstermeye devam etmiştir… Hala hücrelerimizin 100 yaşını aşkın da olsa “hayata” yaşamaya enerji ile dolmaya ve en önemlisi hayal etmeye devam ettiklerini ve ancak biz karar verdiğimizde gerçekten “enerjimizin yok” olduğunu bize kanıtlamaktadır…

Bugün bu yazımı okuyorsanız, bir hayal kuralım birlikte, evet 100 yaşındayız ve evet bir maratonun başlangıç anındayız… O güzel kalabalıkla birlikte bizlerden 80 yaş daha genç olan herkesle birlikte… Yılmadan, yıkılmadan, korkmadan ve en önemlisi tüm “hayat enerjimizle” işte o başlangıç noktasındayız… Bizimle olan her hücremizin “henüz yorulmadığına” kulak verelim şimdi, muhteşem bir sekiz-dokuz saatin bizi beklediğini düşünelim. Ve bir kez daha kendimize koşmak üzere bir maratonu daha tamamlamak üzere bu başlangıç çizgisine varabilmenin şükranıylaa dolalım… Ve işte o başlangıç anında “varlığımızın” sesini duyalım; 100 yaşımdayım ve ben bitti demeden bu enerji bitmeyecek!

Sizin 100 yaşınızın muhteşem hayali nedir?

 

İlginizi çekebilir: Bunun için geldik: Asla pes etmeden iyilik yapmaya devam etmek

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale