100 yaşından sonra maraton koşmak: Muhteşem hayat enerjimiz hiç biter mi?

Hayat enerjimiz, enerjimiz, potansiyelimiz, adım atmak gücümüz, dışarıya çıkmak isteğimiz, yapmak hayalimiz… Bizler ona her ne dersek diyelim işte oradadır… Küçük bir çocukken biliriz, kalbimiz küt küt çarpar değil mi? Belki yüz kez düşeriz, belki bir yıl emeklemememiz gerekir ama yine de ayağa kalkmak için içimizde yanandır. O bizim muhteşem hayat enerjimizdir.

Sonra zamanla hayat enerjimizin üzerini kapatmaya başlarız, yetişkinlik gelir, zorunluluklarımız, yapmak ile yükümlü olduklarımız… Bunların ağır bir yükü olur… Sonra “zaman ayıramamak” gelir evet hayat enerjimize zaman ayıramamak… “Enerjim yok” diye bir cümle kurarız çoğu zaman… Bu cümle oldukça ciddi bir cümledir. Birçoğumuz farkına varmayız. Kendi içimizde olan bir gücü yok saymaktayızdır, varlığıyla “ben buradayım” diye haykıran bir gerçeği inkar etmekteyizdir…

Aslında değişen bir şey yoktur, enerji hepimizin içerisinde gizlidir; sadece ona yol açmak gerekir.

Hayat enerjisi, kişisel olarak çok ama çok hassas olduğum bir konudur. Enerjisi düşük ortamlarda bulunmayı sevmediğim doğrudur. Gerçekten şunu severim; konuştuğunuzda birlikte zaman geçirdiğinizde veya bir şey yaptığınızda “enerjiniz” yükselir değil mi? İşte ben oralarda olmayı ve ayrıca öyle bir insan olmayı yeğliyorum… Küçük yaşlarımdan bu yana sabahları çok erken uyanırım, çok erken saatte spor yaparım, çok erken saatte işime başlarım. Sabahın erken saatleri oldukça verimli olduğuma inandığım vakitlerdir. Hava henüz aydınlanmadan hayatımın üç saatini yaşamış olurum bile ve bu beni hayat enerjisiyle doldurur. Bir günüm oldukça uzun sürer ve bu yıllardır bu şekildedir.

Yaşlandım, yaş aldım, evet hepimiz gibi hissediyorum, fakat asla vazgeçmeye, içimdeki o güzel hayat enerjisini yok saymaya hazır değilim… Onun orada olduğunu beni sabahın dördünde yatağımdan kaldırdığını ve bunu hayatımın statüsü her ne olursa olsun yapmaya devam ettiğini biliyorum. Genelde bu tarz insanlara şunu sorarız “bu enerjiyi nereden buluyorsun?” Aslında değişen bir şey yoktur, enerji hepimizin içerisinde gizlidir; sadece ona yol açmak, onu görmek, adeta bir füzeyi ateşler gibi her gece yatarken ve evet her sabah uyanırken onu ateşlemek gerekir… Tek kaçınmamız gereken ise “enerjim yok” cümlesidir bu çok ama çok tehlikeli bir cümledir…

Gerçek tehlike “yok” kelimesinden kaynaklanmaktadır. Vücudumuzdaki her hücre “enerji” ile işler. Hayatımızın akışı bu enerji ile mümkündür. Kanımız damarlarımızda, kalbimizin muhteşem vuruşuyla akmaktadır. Ve evet her ne yaşta olursak olalım, hiçbir hücremiz “enerjim yok” diyerek hayattan vazgeçmez. O can-ım hücrelerimiz, “onlarca yıldır bu vücuttayım artık çok yaşlandım, çalışacak, hayata sarılacak ve hayata katılmaya devam edecek enerjim yok” diyerek vazgeçmez… Hayata dair yapacaklarından, hayallerinden ve olmaya devam etmekten asla uzaklaşmaz… Adı üzerinde yaşam vardır, yaşam devam ettikçe hayat devam etmektedir…

İlk maratonunu koştuğunda 90 yaşına merdiven dayamış olan Singh, 89 yaşında tamamladığı ilk maratonundan sonra 100 yaşında koştuğu maraton mesafesiyle en yaşlı maraton koşucusu unvanına sahip oldu.

Yaşlandığımızı düşünen “artık bazı şeylere” enerjimizin yetmediğini düşünen ne yazık ki bizleriz… Aklımızca kendi kendimizi inandırıveririz değil mi? Bu yaştan sonra spor mu yapılır? Bu yaştan sonra benim o seyahate enerjim mi dayanır? Bu yaştan sonra o kadar yükseğe çıkabilir miyim, bu yaştan sonra âşık olabilir miyim, benden çoktan geçti, bu yaştan sonra benim artık bu kadar çok enerji gerektiren şeyler için koşmak için yeterince özgür olmak için kısacası “hayat” için enerjim yok… Bu cümleyi herhangi bir hücremize sizce söyletebilir miyiz? Sizce 100 yaşımıza geldiğimizde bir kalp hücremizi alsak 100 yıldır atıyorum artık yeni bir kez bile “atmaya” enerjim yok diyecek midir? Ya da 200’e birlikte koşalım diye var gücüyle hayata tutunmaya devam mı edecektir?

Evet, 100 yaş demişken, sizinle bu yazımda enerjinin ancak biz karar verdiğimizde, kendi aklımızca ruhumuza “yaşlısın” “enerjin yok” “hayat geçti” dediğimizde bitecek olduğunu çok ama çok güzel kanıtlayan bir örnek paylaşmak istiyorum. 100 yaşından sonra maraton koşan birçoğumuzun “100 yaş” olarak görüp de yaşamaya bile korkacağımız kadar uzun yaşamasına rağmen hayatından, hayal etmekten, enerjisinden ve özünden vazgeçmeyen sevgili Fauja Singh’den bahsediyorum…

Şimdi düşünebilirsiniz “tabii daha önce çalışması vardır, alt yapısı olduğu için başarmıştır” ama durum hiç de düşündüğünüz gibi değil ve aslında Singh’inin öyle sandığımız kadar “kolay” bir hayatı da olmamış… İlk maratonunu koştuğunda 90 yaşına merdiven dayamış olan Singh, 89 yaşında tamamladığı ilk maratonundan sonra 100 yaşında koştuğu maraton mesafesiyle en yaşlı maraton koşucusu unvanına sahip oldu. Diğer bir soru aklınıza takılabilir…

Hayal etmekten, enerjisinden ve özünden vazgeçmeyen sevgili Fauja Singh’den bahsediyorum…

Peki, ne kadar sürdü? Hemen cevap verelim; evet 30 yaşındaki bir yarışmacı hızında gidemediği doğru olabilir. Evet, bir maratonu 4 saat veya daha altında tamamlayamamış olabilir ve hatta birinci olan kişiden toplam 6 saat sonra yaklaşık 8 saatlik bir süreçte bitirmiş olabilir ama işte bitmeyen ve tükenmeyen hayat enerjisiyle “hala burada” olduğunu bize göstermeye devam etmiştir… Hala hücrelerimizin 100 yaşını aşkın da olsa “hayata” yaşamaya enerji ile dolmaya ve en önemlisi hayal etmeye devam ettiklerini ve ancak biz karar verdiğimizde gerçekten “enerjimizin yok” olduğunu bize kanıtlamaktadır…

Bugün bu yazımı okuyorsanız, bir hayal kuralım birlikte, evet 100 yaşındayız ve evet bir maratonun başlangıç anındayız… O güzel kalabalıkla birlikte bizlerden 80 yaş daha genç olan herkesle birlikte… Yılmadan, yıkılmadan, korkmadan ve en önemlisi tüm “hayat enerjimizle” işte o başlangıç noktasındayız… Bizimle olan her hücremizin “henüz yorulmadığına” kulak verelim şimdi, muhteşem bir sekiz-dokuz saatin bizi beklediğini düşünelim. Ve bir kez daha kendimize koşmak üzere bir maratonu daha tamamlamak üzere bu başlangıç çizgisine varabilmenin şükranıylaa dolalım… Ve işte o başlangıç anında “varlığımızın” sesini duyalım; 100 yaşımdayım ve ben bitti demeden bu enerji bitmeyecek!

Sizin 100 yaşınızın muhteşem hayali nedir?

 

İlginizi çekebilir: Bunun için geldik: Asla pes etmeden iyilik yapmaya devam etmek

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam