Hayatımız boyunca; sevdiklerimizin ölümü, işten çıkartılma, boşanma, aldatılma, ölümcül bir hastalığa yakalanma gibi psikolojik olarak da travma kabul edilen deneyimler yaşarız.
Bu deneyimler bizi temellerimizden sarsar, düzenimizi bozar. Sanki bir fırtına gelip her şeyi dağıtmak istemektedir ya da deprem oluyordur. Altımızdaki zemin kaydıkça bizim de dengemiz kayboluyor gibidir.
İlk tepkimiz direnmek, reddetmektir. ‘Hayır, bu deneyimi istemiyorum’ deriz. Kalbimiz hızla çarpar, nefesimiz durur. Aslında nefesimizi durduran bizizdir. Sanki nefesimizi durdurursak, deneyimi de durdurabiliriz sanırız. Hâlbuki öyle olmaz. Travma onu yaşamamız, onu görmemiz için karşımızda durur. Yaşanacaktır, başka çare yoktur.
Durum buyken; reddedip süreci uzatmak yerine, en iyisi böyle bir durumda ne yapacağımızı bilmektir.
1. Olana kabul verin
Ne olmuş olursa olsun olayı kabullenmemek aklen, bedenen ve ruhen sizi daha fazla sıkıntıya sokar. Konunun ciddiyetine bağlı olarak bu durum kronik hastalıklara bile yol açabilir. Bu sebeple yapılacak en iyi şey; derin ve sakin nefesler alıp ‘Tamam bu oldu, olduğunu kabul ediyorum’ demektir. Sadece bunu yapmanın bile sizi ne kadar rahatlattığını görün.
2. Olayla olay olmayın
İnsan da evrendeki her şey gibi dengede olmak ve dengede kalmak ister.
Bir travma ise insanın varlığına, bilinçaltında (ego) yaşamına bir tehdit gibi algılanır. Egomuz olayı kendisinin ölümü olarak görür. Olayla varlığını özdeşleştirir. Çocukken babamızla sağlıklı bir bağımız olmadıysa ve bu bize acı verdiyse yaşımız büyüse de egomuz; ‘Bağlanmak eşittir acı, acı eşittir erkek. O zaman erkeklere bağlanmak acı’ gibi basit bir çıkarım yapıp bizi erkeklere bağlanmaktan, yani tekrar acı çekmekten korumaya çalışır. Aslında deneyimi sadece babamız ile yaşamışızdır. Ama ego aradaki ayrımı yapamaz. Amacı ne pahasına olursa olsun bizi korumak olduğundan, bilinçli aklımızın bile farkında olmadığı inanç programları üretir.
Bu yüzden benzer bir durumda olayı genellemekten, inançlar üretmekten kaçının. Olayla olay olmayın. Bu durumun sadece bir ya da birkaç kişi ile yaşandığını unutmayın. Olaya kendinizi kaptırıp varlığınızı, bütünlüğünüzü, yaşamınızı sanki sadece bu olay belirliyor diye düşünmekten kaçının.
3. Affedin
Affetmek olayı bize yaşatan kişilerin davranışlarını onaylamamız anlamana gelmez. Sadece; ‘Tamam bu olayın bana ait olan sorumluluğunu ben alıyorum. Sana ait olan kısmını da sana bırakıyorum’ demektir. Affetmek size büyük bir özgürlük ve hafiflik verirken, affetmemek o kişileri sürekli aklınızda ve gönlünüzde tutmaya devam etmenizdir. Bilinç nereye kayarsa akıl da oraya kayacağından, bir de farkında olmadan enerjinizi karşı tarafa kaptırmış olursunuz. Karşı taraf ise siz affedip o kişiyi serbest bırakmadıkça, kendi yaşam derslerini alamaz. Hâlbuki bu deneyim iki kişi arasındadır. Mutlaka o kişi için de yaşam dersleri içermektedir.
4. Gerçeği görün
Her ne olduysa, olduğu gibi görmeye çalışın. Sadece gerçeğe bakın. Eklemeler, çarpıtmalar yapmayın; çünkü akıl bazen gerçeği görmekten kaçınmak için bunu yapar, üretir de üretir. Bu düşünceler arasında kaybolmayın. Çünkü hepsi sadece birer düşüncedir. Gerçeğin kendisi değildir. Örneğin; işten çıkartıldınız diyelim. Şunu hatırlayın; sadece işten çıkartıldınız, dünyanın sonu değil. ‘Dünya başıma yıkıldı’, ‘Başarısız oldum’, ‘Ben hiçbir şeyi doğru yapamıyorum’ vb. çarpıtmalara girmeyin. Bu çarpıtmaları yakalayın ve kendinize sorun. Gerçekten hiçbir şeyi doğru yapamadınız mı? Genelde cevap ‘Hayır’dır. Ama nadiren de olsa genel bir sorun fark ederseniz; açığınızı kapatmak için sorumluluk alın, çaba sarf edin. Eğitim alın, uzman yardımı alın. Belki de bu olay sadece bu konuda adım atmanız için bir uyarıdır size.
İlgili yazı: Başarısızlık travmasını geride bırakmanın 4 yolu
5. Uzman yardımı alın
Karnınız ağrısa ya da mideniz bozulsa gidip tedavi olursunuz değil mi? Bazı konular travmatiktir ve baş edemediğiniz durumlarda uzman yardımı gereklidir. Uzmanlar da bir doktor gibi akıl ve ruh sağlığınız alanında çalışan, bu konuda donanımlı ve tecrübeli kişilerdir. Tüm süreci sağlıklı bir şekilde atlatmanıza yardım ederler. Ve travmalar çözülebilen konulardır. Bazen öyle hızlı sonuç alırsınız ki; ‘Keşke bunca yıl beklemeseydim ya da kadar acı çekmeseydim’ dersiniz.
6. Hislerinizi ve düşüncelerinizi başka bir şeye dönüştürün
Travmaların bizde yoğun duygusal ve zihinsel süreçlere neden olması doğaldır. Öfke, yas, acı, keder hepsi bu süreçte oluşabilen duygulardır. Evrende her şey enerjidir ve hiçbir şey yok olmaz, sadece birbirine dönüşür. Bu nedenle, tüm bu duyguların da bir enerjisi vardır ve başka bir şeye dönüştürülebilirler. Eğer duygularınızı ifade etme şansı bulamadıysanız, başka ifade yolları da vardır: Şiir yazabilir, resim yapabilir, kitap yazabilir, blog açabilir ya da yaşadığınız sorunla ilgili bir sivil toplum örgütünde görev alabilirsiniz. Tüm o acı ve kederin ne kadar hızlı başka bir şeye dönüştüğünü görünce şaşıracaksınız. Tıpkı bir müzisyenin yaşadığı bir ayrılığı şarkı sözlerine dökmesi ve milyonlarca insanın bu şarkıyı dinlemesi gibi acıyı müziğe dönüştürmüş olursunuz. Ve iyileşirsiniz.
7. Yeni bir şeyin başlaması için eskinin yok olması gerekir
Bazen yaşamımızdaki bitişlere ya da yeni başlangıçlara direniriz. Önümüzdeki bilinmeyenden korkarız. Olduğumuz yerde iyiyizdir. Güvenlik alanımızdan çıkmak istemeyiz. Hem yenilik ister, hem sıkılır, hem de bir aksiyon alamayız. Hayat önümüze böyle içinde bol değişim ve zorlama içeren travmatik bir deneyim getirdiğinde ise bu deneyimi yaşamamak için her şeyi yaparız. Eski kalsın yeni gelmesin diye uğraşır dururuz. Aslında yeniye yer açabilmemiz için eskiyi geride bırakmamız gerekir. Tutunmaya çalışmak durumu sadece zorlaştırır. Bunun yerine doğru olan bazen gitmesine, bitmesine izin vermektir. Böylece önümüzdeki hayal bile edemeyeceğimiz yeniliklere sahip olabiliriz.
Diyelim ki; sevdiğiniz birinden ayrıldınız ve çok acı çekiyorsunuz. Nereden biliyorsunuz bir sonraki ilişkinizde ruh eşinizi bulmayacağınızı, o kişi ile bir ömür geçirmeyeceğinizi ya da yeni bir işin size dünyanın kapılarını açmayacağını? Ancak yaşarsanız görebilirsiniz.
8. Kontrol ihtiyacını bırakın
Acı ama gerçek, kimseyi kontrol edemezsiniz. Kontrol edebileceğiniz tek şey kendi duygu, düşünce ve davranışlarınızdır. Anneniz hiçbir zaman istediğiniz anne olmamış olabilir. Ancak o sahip olduğu bilinç ve anlayış ile elinden geleni yapmaktadır. ‘Anne şöyle olmalı’, ‘Böyle olmalı’, ‘Bana onu yapmadı, bunu yapmadı’ demek, annenin varlığını kabul etmemek, kendi istediğiniz gibi olması yönünde onu ve yaşamı kontrol etmeye çalışmaktır. Maalesef ki, bunun bir faydası yoktur. Aksine onu sizden daha fazla uzaklaştırır. Çünkü elinizde onu değiştirecek sihirli bir değnek yok. Öte yandan onun davranışlarının sizinle ilgisi bile yoktur çoğu zaman. Sadece öyle biri olduğu için size o kadarını verebiliyordur. Yani konu sizinle bile ilgili değildir. Tepkiniz, onun sizin istediğiniz gibi olmamasınadır aslında.
Fakat unuttuğunuz gerçek şu ki; siz de kendi çocuğunuza elinizden geldiği kadarını vereceksiniz ve bu da çocuğunuzla ilgili olmayacak. Anne ve babanızı olduğu gibi kabul edin, herkesin varlığına ve kararlarına saygı duyun. İstek ve taleplerinizi tabi ki ifade edin, iletişim kurun ama işler sizin istediğiniz gibi gitmiyorsa alabildiğiniz kadarını alın ve konuyu kişiselleştirmeyin.
9. Geçmiş versiyonlarınızla barışın
Diyelim yasak bir ilişki yaşadınız, birini aldattınız, iflas ettiniz ya da kürtaj oldunuz. Şunu hatırlayın; o andaki bilinciniz yani kapasiteniz o kadardı ya da koşullar öyleydi. Mevcut aklınız ve şartlarınız içinde en doğru bildiğiniz şeyi yaptınız ya da elinizden o kadarı geldi. O olay esnasında o kararları veren sizin geçmiş versiyonunuz. O versiyonunuzu suçlamak, dışlamak sizin bütünlüğünüzü bozar. O versiyonunuzu bir parçanız olarak kabullenmedikçe hem enerji blokajı yaşarsınız, hem de gerekli dersleri kimse alamaz. Eski neşeli haliniz gider, enerjiniz tükenir, bir parçanız sanki orada takılı kalmış gibidir. Hatta eski cesaretiniz bile kalmaz, hayata karşı daha ürkek, kırılmaktan korkar hale gelirsiniz. Ve sebebini bir türlü anlayamazsınız.
Aslında sebebi o versiyonunuzu dışlamanızdır. Onunla bütünleşip kendinizle barışmadıkça da aklınız, ruhunuz, bir parçanız hep eksik kalır. İnanın korkacak bir şey yok. Sadece başkalarına gösterdiğiniz şefkati kendinize göstermeniz ve o versiyonunuzu kucaklamanız yeterli. Yeniden neşeli, tamamlanmış hissetmek ve enerjinizi geri kazanmak için hemen şimdi adım atın, beklemeyin!
10. Daha yüksek bir boyuttan konuya yaklaşın
Manevi öğretilere göre ruh dünyaya, genişlemek yani tekâmül etmek için gelir ve bunu yaşam deneyimleri üzerinden yapar. Hatta bize en zor deneyimleri yaşatanlar kişiler, bizi en çok seven ve manevi gelişimimiz için hayatımızdaki en zor görevleri üstlenen ruhlardır. Onlar sadece görevlerini yerine getirirler. Dünyayı ve hayatımızı; ruhumuzun büyüyüp, gelişip, zenginleşmesi için bir tiyatro sahnesi; yaşamı, yaşam deneyimlerini tekâmül sürecindeki sergilenen oyunlar ve ilişki kurduğumuz kişileri de birer oyun arkadaşı olarak görmek sizi dünyanın maddi düzleminden çıkarıp egonuzun tuzaklarından koruyacaktır. Bu bakış açısı yaşadıklarınızı var oluşunuza birer saldırı olarak görmek yerine, size manevi bir güç verecektir.